Devlet, hakkı teslim eden otoritenin adıdır...

            Dogmatik otoriteyi sevmesek de, böylece bir otorite olmadan yaşamak, kalabalık toplumlar için imkansızdır. Üstelik biz Türkler devletsiz yaşayamayız...

            İnsanın temel hak ve hürriyetlerinin muhafazası devletin vatandaşlarına karşı sorumluluğudur. En temel hak da yaşama hakkıdır... İnsanların hayatta kalma mücadelesi vermeleri ise devletin acziyeti, zaafıdır... Devleti acziyet içinde görmek yüreğimizi ezer, üzüntüye, korkuya, dağılmaya sebep olur...

            Deprem diyorum, yaşama hakkımızı kaybettiğimiz... Ölenlere rahmet, kalanlara mağfiret, yaralılara acil şifa mı dileyeceksiniz? Ya da ''vatandaş suçludur '' mu diyeceksiz utanmadan! Slogan, genel geçer laflar dinlemekten yorulduk diyorum... Yenilenme, değişim, dönüşüm istiyorum... Koca devletin ''deprem bilim kurulu'' yok mu ?

            Görsel basında dinliyoruz. Zemin etüdü yapılmadan inşaat ruhsatı veriliyor. Doğruysa devleti görevini yapmaya çağırıyorum... Yanlışsa doğru bilgilendirin... Her ne eksik bırakılmış ise giderin. Kanunsa kanun yapın. Uygulama eksikleri ise, aklı başında son sözleri söyleyecek çözüm yolları ortaya koyun. Öyle yapın ki, bütün dünya rejimleri sizi örnek alsın. Tek bir insanın, değil yaşama hakkının yok olması, burnu bile kanamasın...

             Yabancımız değil, amca çocuklarımız Japonları seyredin biraz. Daha da güzelini uygulayabilirsiniz farklılıklarımızı doğru tespit edebilirseniz...  Japon atasözüyle hatırlatalım. ''Şimdi değilse, hiçbir zaman..!''

            21 yıl geçti 99 Gölcük depreminden. Hangi eksikleri giderebilmiş, ne dersler çıkarabilmişiz! Durum tespiti yapıp, işimizi bize yakışır kılalım... Sezai Karakoç lisanı ile soralım. ''Göklerden gelen bir karar'' yok mu?

            Merkezine insanı alan, kainat merkezli bir imanın, bir medeniyetin çocuklarına, bu boş vermişlik, lakayıtlık hiç yakışmıyor. İçime sindiremiyor, anlam veremiyorum. Çok üzülüyorum...

            Allah'ın (Celle Celalü Hu) kaderine isyan filan değil duruşum. Muallak olan kaderi, mutlak diye yorumlamalara içerliyorum. Bu kader filan değil. Hem mutlak bile olsa, itikadımızda bu da değişebilir... Aymazlıktan derhal kurtulmalıyız...

            İbadet neşesi duyarak yapmalıyız bu işleri. Bazı insanlar küfrünü gizlemek için ibadet yapıyormuş gibi görünürler.Birçok hastalığımızın temeli budur. Halbuki '' tehir etmek'' mücadele metodu değil, kendini kandırmaktır. İndi ilahide huşuu olmayan ibadetler şayanı kabul olmaz. Acaba demeden dua etmeliyiz ki , dualarımız mutlak kabul görsün...

            İnsanız biz, insan... Eşrefi mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olan, yeryüzünde Allah'ın (Celle Cemalü Hu) halifesi , O'nun adına tasarruf eden, insan... En sevdiği kullar olan Peygamberlerinin varisleri olan, insan. Hepsinin ortak vasıfları doğruluk (sıdk), günahlardan muhafaza edilmişlik (ismet), tebliğ (meri olan şeriatını bildiren, infaz eden), fetanet (zeki), emanet (güvenilir) gibi özelliklere mirasçı insan...O'nu bilmek ve O'na ibadet etmek için yaratılmış, insan...

            Yine bir çok kıymetlimizi kaybettik İzmir depreminde. Katil olacağına maktül oldular. Vebali çok bu ihmallerin. Sorumlular hesabını veremez , cinayetten yargılanır, kapanmaz celseleri... İmanla küfrün savaşı gibi...

           

            BAKİ SELAM'LAR...

                                                                                               Ali İsfendiyar Çakıroğlu