Çok uzun bir tarihsel dönemi sadece iki yazı içine cem etmenin zorluğu konusundaki açmazları bildiğimi, konu ile ilgili gelen eleştirileri de anlayışla karşıladığımın bilinmesini bilgilerinize sunarım. Neredeyse, kırk yıldır izini sürdüğüm bir meseledir. Neticeten tarihi nakillerin sahihliği konusunda hassas davranmak gerektiği; olan, olmuş hadiselere rağmen bir milletin tümünün hain ve Türk’e düşman olmayacağı gerçeği de ayan beyan önümüzde.
Arap tarihi sadece Taberi tarihinden müteşekkil değil, elbette. Sadece, Curcan, Talkan ve Semerkand hadiselerin detayına girmek yazıyı katledeceğinden, eksik bıraktığımı da affınıza sığınarak bilmenizi isterim.
   Coğrafya, inanç, kültür ve tarihsel birliktelik her zaman olduğu gibi bugün de hormonlu ve şişman haliyle önümüzde duruyor. Meselenin mihenk noktası sivrilen olayların günümüze aksettirdiği yansımalar üzerinden değerlendirme yapmak değil mi?

   Öyleyse; özetle diğer Arap tarihçi ve düşünürlerin kısmen de olsa ilişkilere yön veren olay ve değerlendirmelerin kısa bir özetine gelelim.

El-Cahız’a (766-870) göre Türkler

   Feza-il El-Etrak “Türklerin erdemleri” adlı eserinde bizimle ilgili düşüncelerini yazar;
“Türk’ün ömrünün günlerini toplasan, atı üzerinde geçen günlerinin, yer üzerinde oturarak geçen günlerden çok olduğunu görürsün. Türk hem çoban, hem baytar, hem seyis, hem süvaridir. Hülasa Türk başlı başına bir Millettir. At binmede üzerlerine yoktur, Süvari iken bile arkalarını görme özelliğine sahiptirler. Allah’a yemin olsun ki, Türk eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa mutlaka bir çaresini bulup kurtulur. Türk ancak korkulması gerekenden korkar. Ümit edilemeyecek şeye karşı ümit beslemez. Asla ümitsiz olmaz. Her işi bizzat kendisi yapar. İçi dışı gibidir. İşini sağlam yapar. Yaltaklanmazlar, Yaldızılı söz söylemezler, Bid’at nedir bilmezler. Hile’i şer’iyye ile başkalarının malını helal saymazlar. Türkler’in kadınları erkekleri gibidir. Hayvanları bile kendileri gibi Türk hususiyeti taşır! Az işle meşgul olmak Türklere ağır gelir zira onlar, ateşli, harekeli, anlayışlı kimselerdir. Kıt geçimi acizlik sayarlar. Sanatları ticaretleri, zevkleri, övündükleri her şey savaş ve harple ilgilidir.”
Daha pek çok şey…

(Kaynak:Hilafet ordusunun menkıbeleri ve Türklerin faziletleri ,Çev.R.Şeşen,Ankara 1988)



TALAS SAVAŞI (Temmuz 750)

   Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir. Savaş bugünkü Kırgızistan sınırları içinde Talas nehri kıyısında Karluk Türkleri-Abbasi ortaklığı ile Çinliler arasında cereyan eden ve çekik gözlülerin hezimeti ile biten muharebedir. İşin garip tarafı savaş başlarken Çinliler ile Türkler müttefiktir. Savaşın üçüncü gününde ne olursa olur, Türkler saf değiştirir ve kaçınılmaz son gerçekleşir.

   Sonuçları itibarı ile değerlendirilmeler çok kapsamlıdır. İslam ile tanışmamız, barut, kâğıt ve matbaanın icadı, Çinlilerin Kadim Türkistan ve veya batıya yayılma sevdasından vaz geçip kabuklarına çekilmesi bu tarihten sonradır.

“MUKADDERAT GERÇEKLEŞİNCE, TEDBİRLER ŞAŞIRIR!”


 

İBN’İ HALDUN, İBN’İ ARABŞAH VE EMİR TİMUR
 

   Bu üç ismi aynı anda zikretmemizin sebebi Timur la olan münasebetleridir.
İbn’i Haldun Mukaddime adlı eserinin bizdeki yansımalarına ayrı bir başlık açmak icap eder. Özellikle Osmanlı döneminde

Fikirleri esas alınmış bu minval üzere hareket edilmiştir…
Bizimle ilgili “Türkler davar ve sığır güdücüdür!” der. Bir kere Türkler davar ve sığır güdücüsü değil, at yetiştiricisidirler. Tarihi at merkezli okursak paradigma (örnek, model) değişir. Tarih felsefesi konusunun temelini atan bu şahsiyette zaman zaman eleştirilere maruz kalır, geçelim.

   İbn’i Haldun, bizim Emir Timur ile 1401 yılında, Şam’da bir görüşme yapar. Bu görüşmenin detayları “Et-Ta’rif  İbn’i Haldun” adlı eserinde anlatır.Bu görüşmeden etraflı bir şekilde bahsedenlerden biri de, ünlü Arap tarihçi İbn’i Arabşah’tır. (ibn’i Arabşah, Arapların ünlü tarihçisidir. Emir Timur’un Şam seferinde yanına alıp beraberinde Semerkant’a götürdüğü alim ve ilim adamlarından sadece biridir!)

   İbn’i Haldun’un istememesine rağmen Mısır Sultanı Ferec’ in maiyetinde kente geldiği ve burada kaldığı yönünde bilgiler mevcut. Uzun mesele ama neticeten bizim Timur ve İbn’i Haldun Harizmi fukuhasının önde gelen isimlerinden, Fakih Abdulcebbar b Numan tercümanlığında görüşme gerçekleşir.
(Mukkaddime 1.cilt Uludağ.S Dergah yay.Sayfa 46)

   Bu hadiseyi yazmamızdaki asıl sebep, Emir Timur’un, büyük düşünürden istekleridir. Neydi onlar…?!
   Timur, Mısır ve Kuzey Afrika’nın siyasi ve coğrafi bilgilerini istiyor! Hülasa olarak İbn’i Haldun on iki varakalık (sayfa) bilgilerini teslim eder. Görünüş olarak sıradan bir bilgi değil mi?
Yaa… Araplara da soralım mı ?!

   Gerçekten Timur, Şam da Yezid’in mezarını yıktırmış mı?
He, bu doğrudur!

 
   “1400 Ekim’inde Şam’ı alan Timur, ilk Emevî halifesi Muaviye’nin oğlu olan ve Hazreti Muhammed’in (AS)torunu Hazreti Hüseyin ile yakınlarının Kerbelâ’da şehit edilmesine sebebiyet veren Yezid’in Şam’daki Emevî Camii’nin yakınında bulunan Bâbü’s-sagîr Mezarlığı’ndaki kabrini açtırmış ve Yezid’in kemiklerini yaktırmıştı. Bu sırada bu yıkım ve yok etme işinden Muaviye’nin mezarı da nasibini almış ve ortadan kaldırılmıştı. O dönem tarihçilerinin yazdıklarına göre, 1400 yılının sonbaharında önce Halep ile Humus’a, ardından da Şam’a giren Timur, Şam’da üzerlerine dermeçatma kulübelerin yapılmış olduğu bazı mezarlar gördü. Kime ait olduklarını sorunca “Sahabe”nin yani Hz. Muhammed’in yanında bulunmuş bazı kişilerin mezarları olduğunu öğrendi. Ama bu mütevazi mezarların hemen ilerisinde, Emevî Camii’nin yakınında bulunan kubbeli ve son derece gösterişli bir mezarın da Muaviye’nin oğlu Yezid’e ait olduğunu öğrenince hiddetlendi ve “Sahabe mezarlarının üzerine kulübeler kondurmuş, peygamber efendimizin torununu katletmiş bu adama da saray gibi mezar yapmışsınız” diyerek Yezid’in türbesinin derhal yıkılmasını, toprağının elli arşın kazılarak Kızıldeniz’e dökülmesini buyurdu ve askerinden binlercesini getirerek Yezid’in mezarının üzerine işetti!”
(01.022012 Habertürk Bardakçı M.) Prf Dr.E. Afyoncu’nun benzer makalesi var, ilginize.
   Yezidin mezarının yıkılması hadisesi Arap asabiyetinin tüylerini diken diken eder. Üzülerek belirteyim ki bu millet hala cahiliye dönemi bağnazlığının izlerini taşır ve bundan asla vazgeçmeyeceklermiş gibi gözüküyor!


   Arabşah ve diğer Arap tarihçeler Timur ‘dan;
”Cengiz yasalarını, şeraitten üstün tutan bir cani”olarak bahseder. Bununla yetinmeyip Timur’u “Harici” olarak niteleyenlerde vardır. Timur’un İslam coğrafyası dışında saldırıp ele geçirdiği tek yer İzmir’dir ve güya Emir Timur barbarlıkta sınır tanımamıştır. Bu tür vahşetlerinden dolayı aynı tarihçiler “deccal” ordusu içinde “Yec’üc ve Me’cüc” kavramını kullanmaktan çekinmemişlerdir…
(M.Şamil Yüksel “Arap kaynaklarına göre Timur ve Din” Tarih incelemeleri dergisi, sayı 1 Temmuz 2008)

   Değerli arkadaşlar;
   Takdir edersiniz ki çok uzun ve kapsamlı bir konuya hakikaten iddialı bir başlık açtım. Tam 400 yıl hüküm sürdüğümüz bir coğrafya da hadiseleri, olayları iki başlık altında toplama gayreti aslında halt etmenin daniskasıdır! Kusuruma bakmayın. Birinci Dünya Harbi öncesi ve sonrasında özellikle kaybettiğimiz coğrafyadaki İngiliz etkisi, sınırların cetvelle ve bayraklarında üzerindeki renklerle beraber Anglo-Sakson keyfiyetiyle oluşturulması, bölgedeki Şerif Hüseyin maymunu ve Vehhabi Suud ihanetleri, Süveyş, Mısır, Yemen, Suriye,
Trablusgarp ‘ta olanlar başlı başına yazı konusudur. İnşallah önümüzdeki zaman zarfında bu meselelere zaman ayırır, yazarız.

   Ortadoğu hala bizden ümitli mi?
   Geçenlerde Mısırda kamuoyu araştırma şirketi Areda Survey in 1047 kişi üzerinde yaptığı araştırma ilginç sonuçlar ortaya çıkardı…    Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin tüm kara propagandasına rağmen Mısır halkı Türkleri sevmeye devam ediyor.

   “Kendi ülkeniz dışında İslam dünyasının lider ülkesi hangisidir?”
Sorusuna katılımcıların % 31.4 Türkiye,% 10.4 ‘ü Suudi Arabistan diye cevaplıyor.
   Ha Bosnalı bir nene, ha Türkistanlı bir aksakallı, ha Azerbaycanlı bir bala, ha Afrikalı bir siyahi!
Ne fark eder?

   “Topalda olsak mazlumların umudu olmaya devam edeceğiz”
 

Yazı,yorum ve eleştiriye açık! Diğer çok açık bir mesele Maide 54 buda “Mühtedi”durumunda olan fistanlı Araplara kapak olsun

 

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah, Kendisinin onları sevdiği ve onların da O'nu sevdiği; müminlere karşı alçak gönüllü, gerçeği yalanlayan nankörlere karşı izzetli, Allah yolunda cihad eden, kınayıcının kınamasından korkmayan bir toplum getirir. İşte bu Allah'ın fazlıdır ki o fazlı dilediğine verir. Ve Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olandır, Her Şeyi bilendir”.

Sağlıcakla…