Hey on beşli on beşli,
Tokat yolları taşlı
On beşliler geliyor
Kızların gözü yaşlı
Var olma kavgasının bütün felsefesi bundan daha güzel nasıl anlatılır?
Siyonistler ve emperyalist haçlı anlayışının binlerce yıllık Türk medeniyetini kahpece yıkma planına direnme azmi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Sadece bu dizelerle bile yüce Türk milletinin irfanını görmek açısından yeterli değil mi?
Tarihin belki de en gaddar haçlı ordusu hilalin üstüne bütün gücüyle çullanırken, hilalin elinde sadece on beşlileri vardı. Yüzyıllardır kötü yönetilen hilal, elindeki en kıymetli servetini on beşlilerini yüzyıllar sonra cepheye sürüyordu. On beşliler, ölüm çocukları, gülerek vuslata yürüyüp, ölürken var olmaya, saçlarındaki kınalarla kurban olmaya gidiyorlardı. Onlar Enver’in on beşlileriydiler. Akif’in o mübarek ağzından dökülen dizelerindeki “Bedr’in aslanlarında ancak bu kadar şanlı idi.” Methiyesini alan on beşliler; 
Mete’nin, Attila’nın, Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un on beşlileri gibi ölürken olduruyor, Çanakkale’yi geçilmez yapıyorlardı.
Türk’ün on beşlisi biter mi? 
Hemen peşinden Mustafa Kemal’in on beşlileri yetişiyor, kâinata nizam verme iddiasındaki Türk Milleti’nin bitmeyen on beşlileri, yok olmak üzere olan devletlerini yeniden ayağa kaldırmak için yedi düvele diz vurdurmayı başarıyor, Büyük Başbuğ Mustafa Kemal’in önderliğinde yepyeni bir devlet kuruyorlardı. Yeni devlet kurmak tabiri çok doğru mu bilmiyorum ama binlerce yıldır devam eden medeniyet iddiasını gelecek bin yıllarca taşıdıkları kesindir. Türk’ün yenilmezliğini tarihin göbeğine kanlarıyla yazdıkları mutlak hakikattir.
Bitmiş miydi on beşlilerin vazifesi, Türk’ün aleme nizam verme kavgası devam etmiyor muydu?
Ya emperyalist siyonistler iddialarından, amellerinden iştahlarını kabartan Anadolu sevdalarından vaz mı geçmişlerdi?
Geçmemişlerdi…
Bu sefer senaryoların en alçağını hazırladılar; Türk’ün evlatları, milletin çocukları ellerinde moskofun, çinin velhasıl üç bin yıldır Türk’ün kavga ettiği milletlerin bayrağıyla milletin askerine, polisine velhasıl milletin biz zatî kendisine saldırıyordu. Kuklacılar yoktu ortada bizzat milletin kandırılmış çocuklarıydı saldıranlar.
On beşliler yok mu olmuştu?
Türk’ün on beşlisi biter miydi?
Bu sefer direnen Türkeş’in on beşlileriydi.
Can siper sokaklarda, orta okullarda, liselerde, üniversitelerde, devletin kurumlarında Türk’ün belki de maruz kaldığı en büyük taarruza canlarıyla, gencecik taze bedenleriyle direniyorlardı. Kurtarılmış bölgeler ilan edilirken, kimse yoksa ben varım diyen Musavat Fatsa’da Ocak’ın başına geçiyor, “Hattı müdafaa yoktur, sattı müdafaa vardır.” Diyerek mücadelenin şeklini 1919’da Samsun’a çıkarak çizen Mustafa Kemal’in yolunu takip edenler, vatanın her karış toprağında başlarında Başbuğ Türkeş, Ocağın başına koyduğu Muhsin Yazıcıoğlu gibi genç on beşlilerle tarihi zaferlerle dolu yüce Türk milletinin gelecek hafızasına destanlar bırakıyordu. Dün öyle diyordu Vahdettin, İngiliz itine; “Bunlar bir avuç cahil, Türk maceracı Mustafa Kemal’in peşine takıldılar. Bunlardan bir şey olmaz!” derken vatan kuran Türk inadını nasıl küçümseyerek perişan olmuşlarsa Türkeş’in etrafındaki çoluk çocuğu yok ederiz diyen zihniyet bir kez daha yanılarak o kahrolası 1977 – 1980 yılları arası kudurmuş köpekler gibi Türk’ün son kalesi Türkiye’yi işgal etmek isteyenlere kan kusturacaklardı.
Destanlaşan Ülkücü Hareket’in on beşlileri gene galip geleceklerdi. Şehadet şerbetini içerek galip gelecekler, zindanları yusufiye yaparak zaferlerini ilan edeceklerdi. İt tayfasının bırakın görmeyi adını duyduğu zaman ödlerini koparan Ferhat Tüysüzler, Velican Oduncular 1963 doğumlu yani 1977’de daha 14 yaşlarındaydılar. 14’lü gibi küffara kan kusturuyorlardı. Tokat’ta şehadet şerbetini içen Mustafa Daşdangil 1965 doğumluydu. Trabzon KTÜ baskınında şehadete yürüyen Yaşar Beyazoğlu daha orta üç talebesiydi. Fuat Enet İzmir’de lise talebesi, İstanbul’da babasıyla beraber şehit olan Mustafa Hasatlı daha 17 yaşındaydı. Hüsnü Tepe 20 yaşında yürüyordu peygamberin yanına 6.000 ülkücü şehit gibi.
Peki bitti mi? Bitmedi…
Sattı müdafaa saflarını, Anadolu topraklarını Afganistan gibi işgal ettiremediler. Hesapları bitti mi?  Bu sefer ele geçirdikleri NATO’nun itleriyle ihtilal yaptılar. Türk’ü Türk’ün ordusuyla zapt edeceklerdi. 650 bin kişiyi zindanlara tıktılar.
Mesela bugün dudak bükerek baktığımız 1965 yılı doğumlu Cemal Enginyurt ihtilalde zindana tıkıldığında 15 yaşındaydı. On binlerce on beşliler gibi!
Erdem Karakoçlar, Atilla Kayalar, Alişan Satılmışlar, Hasan Gömleksizler, Arif Çalışırlar, Yusuf Arpacılar, Ali Çakıroğulları, Oğuzhan Cengizler, Zihni Açmalar, İrfan Özcanlar, Adnan Özcanlar, Metin Tokdemirler, Nadir Altındağlar ve adları kitaplara sığmayan on binler cezaevlerinde başlarında Başbuğ Alparslan Türkeş zindanları taş medreseye çeviriyor. Taş medreseliler adeta haçlıların yerli itlerini zindanlardan yeniyorlardı.
Zindanların çilesi daha bitmeden büyük Türkeş konan siyasi yasakları diğer siyasi yasaklı liderlerle yasağı koyanların başına geçiriyor ve yeniden dünün on beşlileriyle cezaevinden çıktığı ilk gün söylediği; “Hukuk’un Üstünlüğü, İnsan Hakları ve Demokratik ilkelerin ışığında” yeniden yola düşülüyor ve sadece dört yıl sonra meclise girerek MÇP sonra yeniden MHP adıyla Türk’ün birliği davasının tek adresi oluyordu.
Bu gaddar kavgada, o şanlı mücadelede olmayanlar ne yazık ki bugün Türkeş’in karargahında, kahramanların otağında oturuyorlar. Dünün gazi on beşlisi Musa Ateş’in evladı Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bugünün on beşlisi Sinan Ateş’i hapçılara, tinercilere katlettirecek kadar kahpece davranıyorlar. Düşmanın ne kadar kahpeleşeceğini bir kere daha yüreklerimizi yoklayarak gösteriyorlardı.
Unutmuşlar, tarihten ders almamışlar, on beşliler ölürken olduranlardır. On beşliler hiç yenilmediler ki.
Dün arşları yırtarca haykırdığımız gibi “Ya kan kusturacağız ya tam susturacağız!” 
Bozkurtların karargahını çakallara bırakmayacağız! 
Yaşasın Türk’ün birlik sevdası! Yaşasın Turan!