Ekonomi sahasında bugün en büyük dert; halktan ve sokaktan kopan, reel ekonomik gerçeklikleri göremeyen veya gördüğünü söyleyemeyen bürokratların aldığı kararların yaptığı tahribatlardır. Kötü olan bu tahribatların yarınlarda telafisinin de mümkün olmayacağıdır.

   Bir kere ekonomiyi idare edenler bilecekler ki, Türk ekonomisi üç büyük kolon üstüne kurulmuştur. Birincisi ufak tarım işletmeleri ve köy ekonomisidir. İkincisi ufak esnaf sanatkârların oluşturduğu ekonomi, üçüncüsü hizmet sektörüdür.

   Elbette Türkiye’nin ağır sanayisi mevcuttur. Elbette Türkiye’nin büyük holdingleri vardır. Bu yapıların istihdama ve üretime olağan üstü katkıları vardır. Elbette Türkiye’nin tüm olumsuzluklara, birçok müdahaleye rağmen orta büyüklüğün üstünde finans sektörü var. Elbette ulusal ve uluslararası boyutta iş yapan müteahhitlik hizmetleri yapan şirketleri var. Ama bunlar zaten kendi meselelerini yönetim erkine taşırlar, meselelerini çözerler. Bugün pandemiyle beraber ekonomik buhranı yaşayan kesimler; tarımdan ufak üretim işletmelerine, hizmet sektöründen ufak turizm işletmelerindedir. Yüz binlerce işletme kapalıyken bu işletmelerin kapalı olması dolayısıyla, altta nerdeyse Türkiye’nin yüzde 70 den fazla kesimin gelir düzeyi bozulmuşken, tüm bu kesimlerin ödeme dengeleri alt üst olmuşken ve bu işletmeler hala kapalıyken hangi akılla hangi öngörüyle yapılandırmaların taksitlerini işletmeleri açıldıktan sonra ki makul süreye ertelemiyorsunuz. Bu kadar basit zekâ ile düşünülecek icraatı yürürlüğe koyamıyorsunuz. Bu uygulamadan oluşacak para talebinin Türkiye’nin tüm döviz sistemini bozacağını, dövizde ki yükselmenin halkın yüzde 70’inin üstünde ki kesimi fakirleştireceğini göremiyorsunuz.

   Türkiye’yi, özellikle ekonomiyi yaptım oldularla yönetemezsiniz. Alınacak kararları, uygulanacak kararları her yönüyle tahlil edecek, sonra uygulamaya sokacaksınız.

   Koca bir milletin öğrencisi, işçisi, memuru, esnaf sanatkarı, köylüsü, hizmet sektöründe çalışanı, iş adamı neredeyse her kesimi borçlu olur mu? Öncelikle ülke insanını az borçlu hale getireceksiniz.

   Her üretim sahasında verimi öne çıkartacak çalışmalar yapıp israfı önleyecek düzenlemeler yapacaksınız. İş insanının işine yoğunlaşmasını engellemeyeceksiniz.

   Ekonomide taraf olmayacak, eşitlik ilkesine sadık kalacaksınız. Millet; devletinin adaletine inanacak, devletine güvenecek, milleti devletle bütünleştireceksiniz.

   İş yapan insanı yolunacak kaz gibi görmeyeceksiniz. Milleti tebaa gibi algılamayacaksınız. İsrafa dayalı değil, verime dayalı ekonomiyi uygulayacaksınız. Tüm bunları yaparken de sahadaki insanla istişare edeceksiniz.

   Ankara’da oturan bürokratla Trakya’nın süt üretiminin, Kars’ın et üretiminin planlanamayacağını artık anlayacaksınız.

   Bu ülke her sahada on yıllardır dış güçlerin manipülasyonlarıyla karşılaşır, tahribata uğrar. Ne yazık ki dış güçlerin yaptığı tahribat içerde yönetici ve bürokratların yaptığı tahribatın yüzde onu kadar değil.

   Daha iyi yönetilme arzusuyla bu millet yönetim değişikliğine onay verdi. Bu değişikliğin meyvelerini artık görmek istiyor.

   Hakları değil mi?

   Türk Milleti daha iyi ekonomi yönetimini hak etmiyor mu?