Hatırlıyorsanız geçtiğimiz günlerde, Fransa’nın Le Point dergisi yayın direktörü Etienne Gernelle ve yazarı Romain Gubert hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Dergi son sayısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef almış, kapağında Erdoğan'ın asker selamı verdiği fotoğrafı kullanmış ve "Etnik temizlik Erdoğan’ın metodu. Erdoğan’ın Avrupa’yı tehdit etmesine izin vermeli mi?"  diye yorum yapmıştı… Şimdi ise ABD'nin metropolü New York'un en işlek caddelerinden birinde, Time Square'de yer alan reklam panolarında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhine bir ilan verildi. İlanın altında ise ''Silenced Turkey'' imzası bulunuyor.

"Stop Erdoğan"  


  New York'ta yer alan elektronik reklam panolarına ilan veren FETÖ'nün ABD'deki platformlarından olan "Silenced Turkey" oluşumu, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığında sınır tanımayacak reklam panolarına "Stop Erdoğan" yazılarını yazdırdı.

Özellikle ünlü markaların reklam için yüzbinlerce dolara reklam verdiği yer olarak bilinen Time Square'de ilan veren platform, Erdoğan aleyhinde kara propaganda faaliyetleri gerçekleştirdi.

  Daha önce de benzer yöntemler uygulanmış, New York'ta taksilerin üzerlerinde bulunan reklam panolarına, Erdoğan aleyhinde ilanlara yer verilmişti.

  Peki Avrupa ülkelerini, Türkiye’nin gelişmesi ve büyümesi neden bu kadar ürkütüyor? Gerçekten bu yüzden mi Avrupa Türkiye'yi kaybetti?

  Bu gün Türkiye ile Avrupa Birliği üyesi ülkeler olan Yunanistan, Fransa ve Kıbrıs arasında Doğu Akdeniz'deki doğalgaz rezervlerine ilişkin son zamanlarda yaşanan gerginliklerden dolayı bir çok soruları gündeme getiriyor: Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı düşman pozisyonunda ise, Türkiye ile Avrupalılar arasında farklı türde bir ilişki mümkün müdür?

   Ankara 2005 yılında AB üyelik müzakerelerine başlamasına rağmen, bu gün 2021 senesinde bile  Türkiye Avrupa Birliği'ne üye değil. Hem de, Avrupa ülkelerinin hayli zorlandığı mülteci politikasından tutun, DEAŞ, YPG, PKK gibi terör örgütleri ile mücadele politikasına kadar, Avrupa’ya destek elini uzatan Türkiye. Unutmamalıyız ki, Türkiye olmadan isimlerini saydığımız terör örgütlerinin elinde bir çok Avrupa ülkeleri adeta oyuncağa dönüşürdü…

  Ama sakar AB, Türkiye'ye yönelik politikasında defalarca hata yaptı ve Ankara ile önlenebilir gerilimler yaratırken, bu tedirginlikleri aslında Erdoğan’ın başarılı politikası ve Türkiyenin hızlı gelişme politikasının korkusuydu…

    İtiraf edelim ki, bu gün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, modern Türkiye'nin en etkili liderlerinden biridir. 2003'te başbakan ve 2015'te cumhurbaşkanı olarak göreve başladığından beri çoğunlukla muhafazakar destekçilerden oluşan sadık bir taban inşa etmeyi başardı. 

  Aslında  Avrupa toplumu ile Türkiye arasında 1963 yılında imzalanan sözde Ankara Anlaşması, Türkiye'nin gelecekte Avrupa kulübüne girmesi için kapıyı açık bıraktı ve Ankara 1987'de resmi olarak üyelik başvurusunda bulundu.


    O zaman Soğuk Savaş koşullarında Avrupalıların, NATO üyesi olan Türkiye'nin sıkı bir şekilde "Batı" ya ait olduğundan şüpheleri yoktu. Bir üye olarak Türkiye'nin Avrupa kulübünün en kalabalık ülkesi olacağına dair korkular vardı. Sadece o dönemde, önemli tarım sektörü ve kırsal nüfusu ile Türkiye ekonomisi, Avrupa projesine katılmaya henüz hazır değildi. Ama zamanla Avrupa'nın Ankara'ya karşı tavrı zikzaklaştı. Taraflar Gümrük Birliği'ni 1995 yılında oluşturdu ve birkaç yıl sonra 1999'da Brüksel Türkiye'nin AB üyeliğini resmen onayladı. Ancak, katılım müzakerelerinin başlaması defalarca ertelendi. Oysa 2005'te başlaması gerekiyordu. Bunun nedenlerinden biri Kıbrıs konusundaki anlaşmazlık, diğeri ise Avrupalılara göre önemli ölçüde iyileşmesi gereken Türkiye'nin insan hakları durumuydu.


   Bu arada, Orta ve Doğu Avrupa'nın bağımsızlığını yeni kazanmış birçok devleti, hatta bazıları henüz demokrasinin habersiz olsa bile  Avrupa Birliği'ne katıldı. Önümüzdeki yıllarda birkaç ülke daha AB'ye katılacak ve Türkiye bunu dışarıdan “aday ülke” olarak görecek. Çünkü Avrupalılar birdenbire Türkiye'nin Müslüman çoğunlukta bir ülke olduğunu keşfettiler ve Hristiyanlığın AB'nin temel değeri olup olmadığı konusundaki tartışmalar görünür hale geldi.


    Erdoğan başlangıçta Avrupa'ya üyelik konusunda kesin kararlıyken, bu gün "Avrupa'ya üyelik" konusunun gerçekten Türkiye'ye gerekli olup olmadığını  sorgulamaya başladı. İşte bu nokta, Avrupa ülkelerini yeteri kadar düşündürmeye başladı.


    AB'ye katılan Kıbrıs, Yunan siyasetçilerin Türkiye'ye karşı düşman mevkisi, Fransa ve İngiltere gibi büyük AB dolandırıcıları için defalarca askıya aldı ve Türkiye hem Kıbrıs konusunda hemde Doğu Akdeniz'de haksızca suçlandı. Gerçek anlamda bu gün AB, Türkiye ile ilişkilerini sanki daha çok zorlaştırmak için Doğu Akdeniz'de hata üstüne hata yapmaya devam ediyor. Sonra da, “Stop Erdoğan” diye arsızca Türkiye’yi yapıcı diyalogdan çekilmeye yönelik politikalara hizmet ediyor. Aslında AB ülkelerinin politikasını küçümsemesinden başka bir şey değil. Avrupa ülkeleri akıllarını başlarına toplamalı. Zira bu gibi spekülatif hareketlerden çekinmedikçe, Avrupa’nın acı çekeceği kaçınılmaz olacak .

Erdoğan’ın Değeri Fahrettin Altun Kadar Yok mu? Erdoğan’ın Değeri Fahrettin Altun Kadar Yok mu?