Özdağ, Kavuncu, Altaylı, Ruzi Nazar, Soner Yalçın vs. ve fonda çok sesli kakofoni korosunun medya
ergeni köksüz otları yazarlar, çizerler !..
Hepsi fili tutukları yerden tarifle meşgul.
Bu körler döğüşünü seyretmek bile zaman kaybı iken bir şeyler yazmağa niçin karar verdim ?
Çünkü, tartışmaların ve kavganın çıkış sebebi ve ısrarlı devamında, siyasi gelecekle ilgili kurgulanan
planların izlerini hissettim.Hele ki Fatih Altaylı’nın Buğra Kavuncu’ya gazetecilik şemsiyesi ile konuşma
fırsatı verdikten sonra !..
Özdağ’ın çıkışı ile başlayan İYİ PARTİ, FETÖ üzerinden Kavuncu ve Altaylı kavgalarının tek sebebini
Ümit Özdağ’ın siyasi intikam ve hırsına bağlamak hem eksik hem yanıltıcı olur.
Düşüncelerimi paylaşmadan önce bazı temel bilgileri ve yaşadığımız gerçekleri hatırlamamız
gerekiyor.
Eğer bu temel bilgi ve gerçekler üzerinde ortak bir paydaya ve zemine sahip olamaz ve de bu ortak
paydada birleşemez isek o zaman benim tespit ve düşüncelerim de mevcut görünen yüzü ile
kakofoninin bir parçası olmaktan öteye gitmez.
NATO GERÇEĞINİ KABUL
İşe buradan başlamamız lazım. 1950-1991 arası tam 41 yıl Türkiye Devletinin bürokrasisinin, siyasi
iktidarlarının ve muhalefetinin, Türkiye sermayesinin ve etkin sivil toplum kuruluşlarının tepe
yöneticilerinin çoğunluğunun her zaman “KABESİ” NATO olmuştur.Buna Ecevit’in CHP’si ve DSP’si de
dahildir.
Çünkü Türkiye, “Batı’nın” Sovyet Rusya’ya ve Komünist rejimlere karşı “Kuzey Kanadını” koruyan
NATO’nun ortağı ve cephe ülkesiydi.
Türkiye’de “NATO’nun” bu stratejik duruşunu bozacak, tehlikeye düşürecek en ufak bir kıpırdamanın
mevcut yönetim kadrolarının içinde güçlenmesine asla izin verilmezdi. Kıbrıs Barış Harekatı gibi
NATO’yu zora sokan “milli refleksin” ani hareketlerinin de bedeli çok ağır ambargolar ile ödetilmiştir.
Devletin “ Güvenlik Bürokrasisi” ile NATO’nun “ Güvenlik Bürokrasisi” teoride ve pratikte ortaktı.
Hedef tekti: Sovyetler Birliği !..
Soğuk Savaş, aslında görünmeyen yüzü ile devletlerin karşılıklı “istihbarat örgütleri” ve “casuslar”
savaşı ve mücadelesinden ibarettir.
MİT, CIA,MI6 vs. tüm NATO devletlerinin istihbarat örgütleri “geçişkenlik” riski taşıyan bir işbirliği
içinde birlikte çalışmışlardır.
RUZİ NAZAR, CIA tarafından resmî olarak Türkiye’ye atanmış, 10 yıl görev yapmış ABD’nin resmî
istihbarat görevlisidir..
Türkiye’de MİT başkanı FUAT DOĞU paşa ile ortak mesai arkadaşıdır. Çünkü düşman ortaktır : SSCB !..
TÜRKİYE DEVLETİ stratejik olarak tercihini yapmıştır. NATO’nun ve NATO’nun patronu ABD’nin ortak
karar ve planları çerçevesinde Türkiye yüzlerce devlet görevlisini 41 yıl resmen bu kapsamda
görevlendirerek ortak çalışma ve planlar yapmışlardır. Asker dahil, MİT görevlisi dahil, İşadamı,
bürokratı dahil bir çok sivil toplum örgütü bu ortak çalışmalarda görev almıştır.
Enver Altaylı’da bu resmî görevlilerden birisidir.Fuat Doğu tarafından MİT’e alınmış, NATO
kapsamında Almanya’nın “GEHLEN” istihbarat okulunda “sovyetolog” olarak özel yetiştirilmiş bir Türk
İstihbarat görevlisidir. Türkiye’ye göç eden Türkistanlı Özbek bir ailenin çocuğudur. Ruzi Nazar’ da
Türkistanlı bir Özbektir ve Enver Altaylı ile köyleri komşudur.
Siyasi görüş olarak Sosyalist veya Komünist, SSCB yanlısı değilseniz buraya kadar yanlış olan bir şey
var diyebilir misiniz? (NATO ortaklığı ve devletin stratejik tercihi hariç)
Diyemiyorsanız devam edelim.

Türk Devletinin stratejik kararı gereği devlet görevlisi olarak yetiştirilmek ve görevlendirilmek suç
olamayacağına ve hainlikle itham edilemeyeceğine göre işin tadı nerede kaçıyor ve şekli nerede, nasıl
değişiyor şimdi ona bakalım.
TÜRKİSTAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ VE ÖZBEKLER
I.Dünya Savaşı sonrasında parçalanan TÜRKİSTAN coğrafyası üç devlet tarafından bölüşülmüştür.
Rusya, Çin ve İran..
Özbekler’i ilk yanıltan ve sözlerinde durmayan Lenin oldu.” Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını”
kominist devrim sonrası tanıyacağı sözünü veren Lenin bu sözünde durmadı. Bolşevikler ile işbirliği işe
yaramadı.
Sonra Stalin II. Dünya savaşı öncesi gerginlikte çıkar için, Özbekler dahil Türkistan Türklüğüne verdiği
tavizkar sözleri savaş sonrası unuttu.Tam bir sovyetleştirme politikaları ile ve “lehçeleri” “dil” olarak
kabul ederek etnisite uydurarak sınırlar oluşturdu.Türkistan Türklüğünü ayrı alfabe ve sınırlar ile
lehçeye dayalı etnisiteler uydurarak parçaladı.
Halbuki ki Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar ve Türkmenler Sovyet ordusunda Almanlara karşı Stalin’in
sözüne inanarak savaşmışlardı.Ümitleri savaş sonrası özgür Türkistan’ın kurulacağı idi.
Ruzi Nazar bir Özbek olarak Sovyet ordusunda subay olarak Almanlara karşı savaştı. Sovyetlere
güvenmiyordu. Sonra Almanların safında Ruslara karşı savaştı. Almanya yenilince ABD saflarına geçti.
Artık Sovyetlerin hakkından sadece ABD’nin geleceğine inanıyordu. Sadece Ruzi Nazar değil tüm
özgür Türkistan davasını savunan Özbekler de ABD’siz Sovyetlerin yıkılacağına inanmıyordu.
Bugün Çin zulmündeki Doğu Türkistan’ın da ABD olmadan kurtulacağına inanmayan Özbekler ve
Uygurlar gibi.
ABD’nin küstürüleceği ve ABD karşıtı siyasi bir çizgiye karşı Türkiye’de yerleşik Türkistan kökenli
göçmen aileler de her zaman dikkatli ve mesafeli olmuşlardır. Kavuncu ve Altaylı aileleri de bu çizginin
dışına çakmamışlardır. Türkiye, NATO ile iç içe ortak payda da işbirliği içinde olduğu dönemde yani
soğuk savaş döneminde Özdağ, Kavuncu, Altaylı aileleri ve kendileri dosttu aynı safta idiler.
FETÖ’ye gelince o zaten ABD’nin, Türkiye Cumhuriyeti iktidarları dahil, Türk Dünyasında ayrıcalıklı
konuma sahip “dost kuvvetler (!)” safında NATO-CIA-GLADYO korumalı bir örgüt idi..
Sovyet rejimi yıkıldıktan sonra, Türkiye’nin NATO üyesi olarak dost kuvvet olmaktan çıkarak hedef
ülke olması ile birlikte tablo değişti. 1991-2002 arasında Türkiye siyaset olarak ve güvenlik olarak çok
aklı karışık bir dönem yaşadı. ABD ve AB ile ilişkilerinde Türkiye NATO dönemi kurumsal aklının
refleksi ile tekrar işbirliği yapabilme ve AB’ye girme ümidini korudu. AKP İktidarının önünü açan en
önemli unsur ABD ve AB’nin, Erdoğan’ın yönettiği “siyasal islamcı” bir siyaseti destekleyeceğini açık
olarak belli etmesi olmuştur.
Türkiye’de sermaye, bürokrasi, medya, AB yanlısı sivil toplum örgütleri bir anda ABD ve AB’nin
Erdoğan’a yeşil ışık yakması ile AKP’nin habitatını oluşturdular. Devletin, NATO dönemi güvenlik
bürokrasisi AKP’nin iktidarı ile “Batı” ile ilişkilerin düzeleceği ve AB’ye girilebileceğine inandırıldı. Ya
da devle aklı ilişkilerin düzeleceği ihtimalini bir kez daha denemek istedi diyelim.
FETÖ üzerinden ve diğer işbirlikçi unsurlar ile TÜRKİYE’nin üniter yapısını bozma planlarının
gerçekleşmesi aşamasından bir adım önce Türkiye gerçekte hedefin kendisi olduğunu iyice gördü ve
makas değiştirdi.
ABD ve AB ile hasım oldu.
İşte Türk Devletinin bu makas değişikliği sonucu ABD ile stratejik işbirliği içinde olan ve ABD ile AB’nin
desteği olmadan siyasi iktidar olunmaz diyen ve iddasında ısrarlı olan her kurum ve kişi “Devlet”
karşısında açığa düştü ve açık hedef oldu.
Özbekler kendilerini Türkistan’ın özgürlük mücadelesinde ağabey, ayrıcalıklı ve öncü görürler.

Türkistan davası, Milliyetçi siyasi Özbeklerin gözünde öncelikli ve tavizsiz bir ülküdür. Türkiye’nin ABD
ile ilişkilerinin bozulması ve karşılıklı hasım olunması Türkiye’de yerleşik Özbek kökenli siyasileri zor
bir tercihle karşı karşıya bırakmıştır.
Türkiye’ye geldikleri günden beri Türkistan’nın özgürlüğü davası için verdikleri siyasi mücadelede ABD
ve TÜRKİYE’nin NATO kapsamında dost ve işbirliği içinde olduğu dönem en rahat ve siyasi hedefleri
için de en uygun ortamın olduğu dönemdi.Bu dönemde Kavuncular ve Altaylı aileleri MHP çatısı
altında yer aldılar.Bu gayet normal bir durumdu.Fikri ve siyasi hedef olarak ortak paydaya
sahiptiler.Fakat 1980 sonrası gelişmeler ve bazı Kavuncuların yaptıkları açıklamalar göstermiştir ki
hiçbir zaman gerçek MHP’li ve ülkücü olmamışlar ve Türkeş’i sevmemişlerdir.Onlar için MHP kendi
önceliklerinde ki Türkistan davası için bir ara konaktır.Önce Türkistan sonra Türkiye...
Bu noktada şu husus unutulmamalıdır.Türkiye bu ailelerin ikinci vatanıdır.Esas vatan olarak
Türkistan’ı bilir ve kabul ederler. Her siyasi gelişme ve yapılanmada hedefleri Türkistan davasına ne
katacakları ve kazanacakları üzerine bir öncelik taşır. Önce Türkistan sonra Türkiye ..
İYİ PARTİ’nin kuruluş aşamasında ve sonraki yapılanmasında Kavuncu ve Altaylı ailelerinin etkin
görevler almaları ve destek vermelerinin temel sebebi de burada yatmaktadır.
Dün MHP bugün İYİ Parti. Ve değişmeyen müttefik ABD...
Türkistanın özgürleşmesi ve “TURAN’nın” merkez “Devleti” olması ülküsünün, ABD’siz ve AB’siz
olamayacağı kabul ve inancı ; AKP-MHP çizgisinde Türkiye’nin ABD ve AB’den uzaklaşması karşısında
siyasi yapı olarak, NATO’dan yana olduğunu parti programına yazan ve iktidarlarında ABD’ye dost
olacağı mesajı veren Kavuncuların İYİ Partide yer almalarına sebeb oldu.
Özdağ’ın İYİ Partiyi sarsan açıklamalarında Kavuncu ve Altaylı ailelerinin hedef alınmasının ve ABD,
CIA, FETÖ vurgusunun öne çakmasının asıl sebebi, ABD ve FETÖ’nün kurumsal olarak bir partiye sahip
olma ihtimalidir. Buğra Kavuncu’nun İYİ Partiye Genel Başkanı olma planının erken deşifre edilmesi
de bu ihtimale binaen bir ön almadır.
Altaylı ve Kavuncu ailelerinin FETÖ bağlantı ya da iltisakları soğuk savaş dönemi ve sonraki “yeşil
kuşak” projesinin sahadaki yansımalarıdır. Aslında Türkiye’de, NATO kapsamında ve ABD ile birlikte
bu işbirliğinde resmî olarak bulunmuştur.
Türkiye makas değiştirmiş fakat İYİ Partide konumlanan Özdağ’ın hedefindeki “Kavuncular” makas
değiştirmemiş, aksine İYİ Partiye nüfus ederek siyasi mevzi kazanmayı, hatta hazır, grubu olan bir
partiyi yönetmeyi hedeflemişlerdir. Ne için? FETÖ’cü oldukları için mi?
FETÖ ile işbirliğinin mensubiyet mi yoksa müttefiklik mi olduğunu çözmek bizim gücümüzü aşar.O
mahkemelerin işi. Fakat şu tespiti yapabiliriz.Türkistan mücadelesinde ABD işbirliğinden
vazgeçmedikleri ve Türkiye’nin Cumhur İttifakı İktidarı sonrası olası yeni siyasi iktidarında yer almak
için İYİ Partide konumlandıklarını düşünebiliriz.
Dün dost olarak uluslararası ittifaklarda yapılan işbirlikleri ve görevler “ Milletler Mücadelesinde”
saflar değişince vatanseverlikten hainliğe her türlü renk ve ithama dönüşebilir.
Eğer Kavuncu ve Altaylı aileleri tenkit edilecek ve suçlanacaksa bu suçlamalara ABD ve FETÖ haini ve
casusu olmakla başlamak bence hem isabetli olmaz ve hem de haksızlık olur.
Eski Tüfek solcuların dün ABD,CIA, GLADYO işbirliği ile sosyalist hareketi bölme ve sahte Komünist
terör örgütü üretme görevlisi olduklarını unutup, dansöz vari dönüşle güya ABD, FETÖ karşıtı
düşmanlık cephesinden, Kavuncu ve Altaylı ailelerini bahane ederek Türk Milliyetçilerine, Türkeş’e ve
Ülkücülere kadar uzanan suçlamalar karşısında sessiz kalmamızı da kimse beklemesin.

Özetle Özdağ çıkışı ile İYİ Partide hem ABD-FETÖ eksenine kayma istidadı gösteren gelişmelerin
önünü kesmek ve hem de yeni siyasi dönemde Türk Milliyetçilerinin birliği için İYİ Partinin ülkücüler
açısından ümid olarak görülmesini noktalamak için planlı, hesaplı bir çıkış yapmıştır.
Ayrıca, resmen Enver Altaylı’nın ve Altaylı soy isimli birisinin İYİ Partide aktif görev almamasına
rağmen, akrabalık ilişkileri ile Enver Altaylı’yı da hedef almasını anlamlaştıracak , (planlanan çıkıştaki
bir pazılın parçası olarak), Özdağ’ın açıklama sonrası rahmetli Kozinoğlu’nun mezarını ziyaretinin
resmini sosyal medyadan yayınlaması ile de görevle ilgili son karenin tamamlanmış olduğunun
işaretini verdiğini anlıyoruz.
Şimdi diyebilir miyiz Özdağ bu çakışı sadece siyasi ihtiras ve intikam için yaptı diye ?
Hakkı Şafak Ses