1990 ‘da % 2.17

2021 ‘de % 1.27

2022 ‘de % 0.72

Hükümet telaşla nüfus artış hızımızı yeniden yükseltmenin çarelerinin  peşinde.

Ve düşündükleri çare, çocuk yapmayı teşvik için annelerin doğum izinlerini uzatmak ve çocuklu ailelere çocuk sayısına göre maddi destekler sağlamak.

Ekonomik sebebler ve çocuk büyütmenin yüksek maliyetleri çocuklu ailelerde 2. , 3. çocuğa sahip olmayı engelleyen önemli etkenler elbette.

Düşünülen çarelere bakınca sadece ekonomik sebebler üzerine yoğunlaşıldığını, doğum artış hızımızdaki  düşüşün gerçek ve bence en önemli sebeblerinden birini  göremediklerini gösteriyor.

Çalışma çağında olan kadınların sadece 1/3 ‘i çalışmakta. Yani doğum izninin uzatılması sadece çalışan kadınlar için bir teşvik olabilir. Çalışan kadınların doğum izininde maaş almaları aslında çalışmayan ev hanımı olan çocuk doğuracak kadınlarımıza da bir haksızlık olmaz mı?

Doğuran anneyi ödüllendirmek, çocuğun büyümesi için maddi destekler sağlamak elbette önemlidir ve olmalıdır. Bu yapılacak maddi teşvikler için de bütçe imkanları sonuna kadar zorlanmalıdır elbette.

Doğum artış hızımızın düşmesinde ki gerçek temel sebeb ne çalışan kadınların çalışmaları ya da tüm kadınlarımızın maddi durumları gereği çocuk yapmakta tereddüt etmeleri değil bence.

Elbet  bu noktalar da önemli. 

Ama bu hususlar ana sebeb mi yoksa tali sebeb mi?

Aslında doğum oranımızın düşmesinde ki en önemli sebeb, çocuk DOĞURMAK istemelerine rağmen genç çiftlerin, anne adaylarımızın HAMİLE KALAMAMASI mı?

Çocuk “DOĞURMAK İSTEMİYORLAR MI ? yoksa “DOĞURMAK İSTESELER BİLE ÇOCUK MU ? “ doğuramıyorlar?

Doğum oranımız mı düşüyor, yoksa erkek ve kız çocuklarımızın “doğurganlık” oranları mı düşüyor?

Var mı elimizde bilimsel anket ve araştırmalar? 

Yapıldı da kamuoyu ile paylaşılmadı mı  acaba ?

Genç kızlarımızın “sağlıklı yumurta” üretme yeterliliği ile genç erkeklerimizin yeterli oranda ve sağlıklı sperm üretme kabiliyetleri son yıllarda nasıl bir düşüş içinde ?

Bilen açıklayan var mı?

Evet elimizde bir bilimsel istatistik ya da sadece bu noktalarda yoğunlaşan bir araştırma-anket bilgileri yok. 

Fakat bizim gençliğimiz de  tek bir örneği olmayan tüp bebek merkezlerinin sayısı 2022 yılı itibarı ile 150’yi geçmiş durumda.

2024 yılı sayıları belli değil.

Senede 80-100 bin tüp bebek tedavisi yapılıyor. On binlerce liraya yapılan ve başarı oranı sınırlı olan bu tedaviden maddi imkansızlık ve de inanç, töre gereği faydalanamayan çift sayısı acaba kaç tane ?

Ne oldu bu milletin binlerce yıldır ayakta kalmasını sağlayan  “doğurganlık” kabiliyetine ?

Eskiden bizim gençliğimizde argo olmakla birlikte doğurganlık gerçeğini ifade eden bir söz vardı.

“Kravatını atsan hamile kalıyor !”

Ne oldu gençlerimize?

Bu önemli ve   gerçekten  geleceğimizi tehdit eden  “beka” sorunumuza mercek tutan resmi ya da sivil toplum örgütü  ismi hiç duydunuz mu?

Niçin genç erkek evlatlarımızın normal olarak 1 mm de 50 milyon adet olan  canlı sperm sayıları 15 milyona, onun da çoğu zayıf sperm  sayılarına düştü?

20 milyonun altı zaten kısırlık sebebi.

30 - 35 milyonun altı ise geç hamile kalma sebebi?

Nerede şimdi bu sözü söyleten genç kızlarımız, kadınlarımız ?

Ne oldu onlara?

Evleniyorlar ve yıllarca tüp bebek merkezlerinde çare arıyorlar?

Niçin ve hangi nedenle düzenli ve sağlıklı yumurtlama kabiliyetlerini kaybettiler ?

Sanayileşme, ekonomik zorluklar, hayat şartları, büyüklerin dahil olduğu bozulan çekirdek aile yapımız vs.. elbet tartışılabilecek önemli sebebler arasında sayılabilir. Ama bunlar adı üstünde tartışabilir geçici maddi sebebler.

Çözümü de ekonomik. 

Fakat gençlerimizin sağlıkları ile birlikte doğurganlık kabiliyetlerini tehdit eden tehlikeler geçici değil tam aksine neslin sonlanmasına sebeb olacak ciddiyette. 

 “GIDA VE BESLENME” yoluyla aldıkları ve devlet eliyle satış izinleri verilen adı gıda katkı maddesi olan ve aslında çocuk, büyük demeden hepimizin homon dengesini bozan, “kronik zehirlenme sebebi” oldukları artık bir çok bilimsel yayının konusu olmuş “gıda teröristi” katkı maddelerinden niçin hiç söz etmiyoruz?

Hiçbir besin değeri olmayan sadece raf ömrünü uzatmak , pazar cazibesini ve lezzet bağımlılığı arttırmak, hacim ve kıvam albenisi için gıdalarımıza katılan, çocuklarımız başta olmak üzere her yaştan hepimizi kronik rahatsızlıkların pençesine düşüren “5 GIDA TERÖRİSTİ AJANI “ gıda katkı maddelerinin sebeb olduğu tahribatı hükümetler niçin gündemlerine almaz?

Tatlandırıcılar
Renklendiriciler
Kıvama arttırıcılar
Lezzet arttırıcılar
Koruyucular


Bu beş başlık altında ki katkı maddeleri asla besin değildir.

Hepsi sentetik üretilen ve içecekten, bisküvide, hazır çorbalardan reçellere, çukulatalardan şekerlemelere daha yüzlerce, başta çocukların yedikleri içtikleri olmak üzere bir çok hazır gıdanın içine konan bu katkı maddeleri üzerine yapılan ve bilimsel yayınlarda yer alan araştırma sonuçlarına iktidar niçin  hiç önem vermiyor ve çıkardığı gıda yönetmelikleri ile  bu maddelerin üretiminin satışının önünü açıyor?

Çocuklarımız küçük yaşata şeker hastası , hormon denge bozuklukları ve kas hastalıkları ile karşı karşıya.

Var mı elimizde ciddi istatistikler ve araştırmalar ?

Yok !

Niçin ?

Yapmazlar, yapamazlar !

Çünkü devlet olarak imzaladığımız DTÖ, DSÖ ve AB katılım protokolleri ve Dünyada küresel sermayenin önceliklerine göre hazırlanıp, bizim gibi “sermayesi yetersiz” gelişmekte olan ülkelere kredi ve yabancı yatırımcı vaadi ile dikte ettirilen ikili anlaşmalar bu çalışmalara ve yasaklamalara engeldir !

Nüfus artış hızının düşmesinde “kısırlık” tehlikesini gündeme almadan alınacak tedbirler olsa olsa mevcut nüfusu belki koruyabilir.

Ama nufüs artış hızına en büyük etkenin geç evlilerin çocuk sahibi olmaları olduğu gerçeğini unutulmamalıdır.

Hakkı Şafak Ses