ÖZEL HABER

“Türkiye olmadan cennete bile girmem”

Eğitimi için 1930 yılında İstanbul'a gönderilen Denktaş, Fevzi Ati Lisesi'ne başladıysa da, Kıbrıs'a döndü ve liseyi orada bitirdi. 1941 yılında eğitimini Lefkoşa Kıbrıs Okulu'nda tamamladıktan sonra çeşitli görevlerde bulundu. Tercümanlık, memuriyet ve en son olarak da öğretmenlik yaptı.

British Council bursuyla İngiltere'de hukuk eğitimi gören Rauf Denktaş, mezun olduktan sonra Kıbrıs'a döndü ve avukatlık yapmaya başladı.

Son yıllarında kendisi için 'statükocu', 'Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün asıl nedeni' gibi eleştiriler yapılsa da, Rauf Denktaş'ın tek bir davası vardı ve hayatını ona adamıştı.

Gençlik yıllarında Türkiye'ye, İngiltere'ye eğitime gitmiş, meslek sahibi olmuş ancak Kıbrıs'tan kopamamıştı. Kıbrıs'ta Türklerin bağımsız şekilde bir devlet sahibi olması adına, 20'li yaşlarından itibaren sokaklara karışmış, her zaman en önde durmuştu.İngiltere'den döndükten sonra Kıbrıs Valisi tarafından kurulan Anayasa Konseyi'nde çalışan Denktaş'ın, sonrasında bu birimin kapatılması üzerine buradaki görevi sona erdi. Türk yetkililerin baskısı sonucunda Kıbrıs'ta bir Türk İşleri Masası kuruldu.Ancak Türk İşleri Masası'nın uygulamalarını sürdürebilmesi için Başsavcılık kararı gerekiyordu, Kıbrıs'ta ise Başsavcılıkta Türk yoktu. Denktaş buradan ayrıldı ve daha az bir maaşla yardımcı savcı olarak göreve başladı. Kısa bir süre sonra da savcılığa terfi edecekti.

Rauf Denktaş, 1957'de İngilizlerin Ada'yı 5-10 sene içinde Rumlara vereceğini görünce, savcılıktan istifa etti.

Görevinden istifa etmesiyle, Kıbrıs'taki sorunlarla daha fazla ilgilenme fırsatı bulan Denktaş, aynı yıl içinde Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurmuştur.

Yunanistan tarafından finansman, sevk ve idaresi yapılan EOKA'nın kanlı eylemleri sonrasında, Rauf Denktaş saldırılara karşılık verecek bir örgüt kurmayı planladı. Türkiye'den, böyle bir yapının eğitimini verebilecek düzeyde donanımlı kişiler adaya geldi.

Kıbrıslı mücahitler, harekattan yıllar önce Rum saldırılarına karşı örgütlendi. Bu örgütler, daha sonra Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) çatısı altında birleşti. Bu yapının kurucularından biri de Toros kod adlı Rauf Denktaş’tı.

Kıbrıs’ta Türklere yönelik işkenceler ve toplu katliamlara dönüşen saldırılar, artık gün yüzüne çıkmıştı. Türkler, kurdukları diriliş örgütleriyle bu saldırılara karşı koymaya çalışıyordu ancak mücadele yetersizdi.

EOKA militanları yollara barikatlar kuruyor, otobüsleri durduruyor ve Kıbrıs Türklerini sorgusuz sualsiz kurşuna diziyordu.

Banka denetçisi sıfatı ile adaya gelen TMT eğitmenleri EOKA'nın saldırılarına karşılık verir, Kuzey Kıbrıs'ta birçok köyün basılmasının, insanların katledilmesinin karşısında duran örgüt olarak bilinir.

1958'de Rauf Denktaş önderliğinde Ada'daki Türk Mukavemet Teşkilatı'nın EOKA'ya karşı etkin bir rol üstlenmesinin ardından, Rum tarafı ortak bir cumhuriyet kurulmasına yakın gözükse de, 60'larda Enosis tehlikesi tekrardan ortaya çıkmıştır.

TMT Üyesi Taner Kerimoğlu, "Bunların amacı toplu katliamlar yapmaktı. Aşağı inerdik ve bizi yoklarlardı. Pantolon ve gömleklerimizi çıkarırlardı, ayakkabılarımızı çıkarırlardı ki mesaj götürmeyelim" dedi.

Örgütlenmeden başka bir seçenek kalmamıştı

EOKA militanlarının saldırıları sistematik bir hal alınca Kıbrıs Türkleri için de ortak bir örgütlenmeden başka seçenek kalmamıştı. Ada’daki gelişmeler, Türkiye’nin de yakın takibindeydi.

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Salih Coşkun, 1958’de EOKA’ya karşı bir örgütlenme için Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen’i görevlendirmişti. Bu görevlendirmeden kısa süre sonra Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu.

TMT’nin amaçları

Rauf Denktaş ve Doktor Fazıl Küçük önderliğinde kurulan TMT’nin başlıca amaçları şöyleydi:

- Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,

- Enosis’e karşı çıkmak,

- Türklere karşı yapılacak saldırıları püskürtmek,

- Türk toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak,

- Anavatana olan bağlılığı sürdürmek.

TMT, uzun yıllar gizli bir yapılanma olarak kaldı. Ankara ve Antalya’da eğitim kampları kuruldu. İlk hedef 5 bin mücahidin eğitilip silahlandırılmasıydı.

Öğretmen, müfettiş, din adamı gibi kimliklerle TMT’de görev alacak subaylar da burada yetiştiriliyordu.

TMT Üyesi Kenan Vatanseven, "O şartlarda buna kafa tutmak her babayiğidin harcı değildi. Bizim silahlarımız vardı. Allah Türkiye’nin eksikliğini göstermesin. Onun sayesinde biz ayaktayız, yolladığı silahlarla" sözleriyle o günleri anlattı.

Subaylar için kod adlar belirlendi

Yarbay Rıza Vuruşkan, İş Bankası müfettişi olarak Kıbrıs’a gönderilen TMT lideriydi. Rumlar tarafından anlaşılmaması için TMT’de görev alacak subaylar için kod adlar da belirlenmişti.

TMT, öyle bir gizli örgütlenme içindeydi ki kimse kimsenin mücahit olduğunu bilmiyordu. O zaman kurulan sancakların isimleri de görüşmelerin ve bölgelerin Rumlar tarafından anlaşılmaması için kodlanmıştı.

“TMT kurulmasaydı Kıbrıs’ta Türk bulamazdınız”

O yıllarda Türkiye’den başka vasıflarla gönderilen yetiştirilmiş subaylar ve Kıbrıslı Türkler, büyük bir gizlilik içinde gönderilen silah ve mühimmatları toprak altına gömüyorlardı. O günün mücahitleri ise TMT’nin önemini şöyle özetliyor:

“TMT kurulmasaydı Kıbrıs’ta Türk bulamazdınız…”

20 Temmuz 1974 sabahına kadar, Kıbrıslı Türkler için EOKA’nın vahşice katliamlarına karşı savunma yapan Türk Mukavemet Teşkilatı, 1 Ağustos 1976’da Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına dönüştürüldü.

1964 Londra Konferansı'nda Denktaş istenmeyen adam ilan edildi ve Kıbrıs'a girmesi yasaklandı. 1967'de Türk direnişini örgütlemek için gizlice Kıbrıs'a geçerken yakalandı.Türkiye'nin yoğun girişimleri sonucunda Denktaş serbest bırakıldı.

Adaya giriş yasağının kalkmasının ardından, 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi başkanlığına seçilen Denktaş, 1973'e kadar Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı oldu.

Adaya giriş yasağının kalkmasının ardından, 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi başkanlığına seçilen Denktaş, 1973'e kadar Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı oldu.

1974'te ise, Denktaş'ın uğruna hayatını ortaya koyduğu bağımsız Türk cumhuriyeti, Türkiye'nin askeri müdahalesi sonucu kuruldu.

Gazeteci Ali Sirmen, ‘La Historia me Absolvera’ başlıklı yazısında şunları yazdı:

Denktaş en mutlu gününü, 20 Temmuz 1974 günü yaşadı.Kıbrıs Türkü’nü, azınlık olarak egemen ruma ezdirmeyip eşit haklarla bağımsız Kıbrıs devletinin kurucu üyesi haline getirme davasının, ancak Türkiye’nin desteğiyle mümkün olacağına inanan Denktaş o gün, o desteği tam olarak bulmuştu.20 Temmuz 1974’ün Türkiye’deki mimarı Ecevit de o gün elde edilen sonuçta, ‘Enosis’e karşı direnen ve bütün bir cemaatin de direnmesini sağlayan Denktaş’ın büyük katkısı olduğunu açıkça ifade etmişti.

20 Temmuz 1974’ü gerçekleştirenler, aynı başarıyı barışı oluşturmakta gösteremediler.

Savaşta elde edemediklerini, uluslararası destekle müzakere masasında kapmaya çalışanlarsa karşılarındaki çetin ceviz Denktaş’ı, görüşme sürecinden dışlamak için karalama yolunu tuttular, sürekli aynı söylemi tekrarlar oldular:

-Barışın önündeki engel Denktaş’tır. o uzlaşmayı kabul etmeyip direniyor.

Oysa denktaş uzlaşmaya değil, teslimiyete karşı direniyordu.

Ankara’nın desteği arkasında olduğu sürece de başarılı olacağını biliyordu.

1974 Kıbrıs Harekâtı'nın ardından 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilanından sonra devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, anayasa uyarınca 1976'da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına seçildi.

1981 yılında ikinci kez devlet başkanı oldu. 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanından sonra tekrar cumhurbaşkanlığına seçildi. 22 Nisan 1990'da yapılan erken seçimde ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. 1995'teki seçimlerde de cumhurbaşkanı seçildi.2000 yılındaki seçimlerde %43.67 oranında oy aldı ve seçim ikinci tura kaldı; ama ikinci tura kalan diğer aday olan Derviş Eroğlu'nun çekilmesi üzerine seçimden galip olarak çıktı

2005 yılında Hürriyet Gazetesi'nden Nur Batur'la yaptığı röportaj sırasında, çocuklarıyla ilgili kaleme aldığı satırları okuyordu Rauf Denktaş;

Bugün Serdar’ın çocuklarına sarılışına, onları sevip okşamasına, oğlu Rauf’un araba yarışına yakın ilgisine, onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmasına baktığımda, benim kendi eksiklerimi görür gibi oluyorum.

Çocuklarımla çocukluklarını yaşayamadım. Onlarla gereğinde gülüp oynayamadım.

Serdar da herhalde, çocukluğunda arayıp da bulamadığı yakın ilgiyi, sevgi gösterisini, okşayıp sevilmeyi kendi çocuklarından esirgememek duygusuyla hareket ediyor. Ender’in küçük oğlu Raif’e karşı gösterdiği sevginin de altında herhalde bu yatıyor.

Ben de, bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim.

Ölen 3 çocuğumuzun matemini de yeterince tutamadım.

Münir’i 7 yaşında bademcik ameliyatında kaybettiğimde Ankara’daydım. İngilizin Rumları memnun etmek için TMT’cidir diye tutukladığı 30-40 kişinin serbest bırakılmalarını sağlamak için Türkiye’deydim. Ölüm haberini İstanbul’da havalimanında Kıbrıs’tan gelenlerden öğrendim. Cenaze merasiminde de bulunamadım. Eşimle 9 yaşındaki oğlum Raif’i İstanbul’a davet ettim ve birlikte İzmir’e ablamlara gittik. Yolda Raif bana ‘Münir nerede?’ diye sordu. Kısa bir tereddütten sonra kendisine gerçeği söyledim ve Raif’in bir çiçek gibi içine kapandığını gördüm. Bir daha bu konuyu açmadı.

Münir’i benden izinsiz niye ameliyata yatırdıklarını hiç konuşmadık. Yıllar sonra, Raif trafik kazasıyla kendi hayatını kaybettiği tarihten birkaç ay önce bana geldi. ‘Baba, Münir’le dedemin mezarlarının etrafını demir parmaklıklarla çevirttim. Güzel oldu’ dedi. Münir’i rüyasında görmüş ve içinden gelmiş.

Ağlamak istedim ancak ağlayamadım.

Raif’e sarılıp öpmek istedim, bunu da yapamadım.

Duygularımı dışa belli etmemek bende, içinde bulunduğumuz durum nedeniyle olacak, bir karakter haline gelmişti. Kıbrıs meselesi ve bu mesele nedeniyle omuzlamak zorunda kaldığım sorumluluklar mı buna mani oldu, yoksa doğuştan mı bu böyleydi, pek bilemiyorum.

Denktaş'ın karşı çıktığı Annan Planı, Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmadan bir sene evvel referandumda kabul edilse de, Rumlar hayır dediği için kabul edilmeyecekti. Ceviz Kabuğu programında, 2004 yılında şöyle açıklıyordu plana muhalefetini;

Biz Kıbrıs’ta İngiliz sömürgesiydik. yaşa Kral’ım diye İngiliz marşları söylüyorduk. öğretmen, ’içinizden Kral’ım yerine Kemal’im deyin’diyordu. Öğretmenlerin bayraklaşması budur işte” “Annan Planı'na ’hayır’ demem, reaksiyon değil görevdir. KKTC devletini koruma yemini içmiş biriyim. Dolayısıyla devleti yok sayan bir anlaşmaya hayır demem reaksiyon değil görevdir. Taslak anayasada Mustafa Kemal’i çıkarıyorlar. Atatürkçülüğü öğrenmeyelim istiyorlar...

İngiliz, ABD ve AB’nin çıkarları için uyumsuzluğun referandumunu yaptırıyorlar. Annan Planı ile uyumsuzluğu referanduma sunmuşlar. uyum yok. Her iki tarafta uyumsuz. Eğer buna göre uyum sağlanırsa asıl kavgaya o zaman başlayacağız. Kavgayı uyum sağlandıktan sonra yapacağız. Çetin bir kavga çıkacak. Özellikle mal mülk konusu, rehabilitasyondaki uyumsuzluklar aksaklıklar, ekonomide özellikle...

İnşaat sektörü duracak bir kere... Bankalardan ipotek aldılar inşaat firmaları. Bankalar paralarını alamayacak. Böyle büyük bir ekonomik kaos çıkacak. Çünkü zemin hazırlanmadı. Gerçeklere bakılmadı. Amerika’nın İngiliz’in AB’nin çıkarı için bir paket yaptılar. Bizi görüşür gibi kıldılar. Kendi çıkarlarına göre bir plan yaptılar... Olaylar çıkacak, onun için asker getirdik diye açık açık söylediler. Olaysız bir memleketi olaylı hale getirmeye çalışıyorlar.

'Türkiye olmadan cennete bile girmem'

Müzakerelerde 'AB'ye girme üzerine yaşanan tartışmalar esnasında Denktaş...

Annan Planı referandumunun 1. yıldönümü olan 24 Nisan 2005'te, Denktaş Cumhurbaşkanlığı'nı bıraktı. Sağlığı, çalışmasına engel oluyordu.

Çalışmalarını Lefkoşa'daki ofisinde sürdüren Denktaş, fotoğrafçılık ve kitaplar üzerine eserler vermeyi sürdürdü. Denktaş'ın fotoğraflarının yer aldığı bir sergi geçtiğimiz dönemde New York'ta sergilenmişti.Rauf Denktaş'ın aynı zamanda onlarca kitabı, bazı üniversitelerde fahri doktora ünvanı bulunuyor.

Denktaş'ın onlarca yıl farklı kademelerde hizmet verdiği, ömrünü bağımsızlık mücadelesini kazanmak adına ortaya koyduğu Kıbrıs'a vedasına binlerce kişi katıldı.

'100 yaşıma bile gelsem beni kıskanır' diyerek takıldığı, 67 senelik eşi Aydın Denktaş'ı gözyaşları içinde bırakan, Kıbrıs'ı öksüz bırakan Rauf Denktaş, 13 Ocak 2012 günü aramızdan ayrıldı.

"Her devrin adamı olmayacaksın, her devirde ADAM olacaksın!" diyen, K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı rahmet ve minnet ile anıyoruz.