Ruşen Abbas, etnik Uygurların hakları için mücadele eden en önde gelen uluslararası savunuculardan biridir. “Unbroken: One Uyghur’s Fight for Freedom” (Kırılmadım: Bir Uygur’un Özgürlük Mücadelesi) adlı anı kitabı 10 Haziran’da yayımlanacak.
Kitap, 1980’lerde Çin’de öğrenci olarak demokrasi yanlısı aktivizminden, 1989’da Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmasına ve Uygurların toplu gözaltılar ve ABD hükümetinin soykırım olarak nitelendirdiği diğer ağır insan hakları ihlalleri karşısındaki durumuna dikkat çekme çabalarına uzanan kişisel yolculuğunu ele alıyor.
Ruşen Abbas, şu anda ABD merkezli bir insan hakları kuruluşu olan Campaign for Uyghurs’ın (Uygurlar için Kampanya) yürütücü direktörlüğünü yapmaktadır. Abbas, Optimum Publishing International tarafından yayımlanan kitabının hem kişisel bir tanıklık hem de dünya genelindeki hükümetler ve vatandaşlar için siyasi bir eylem çağrısı niteliği taşıdığını söylüyor. Abbas, kitabı hakkında RFA Uygur Servisi’nden gazeteci Shahrezad Ghayrat’a konuştu.
Soru: Kitabınızın adı “Unbroken” (Kırılmadım). Yaşadıklarınız ve tanık olduklarınızdan sonra bu kelime sizin için kişisel olarak ne ifade ediyor?
Rushan Abbas: Unbroken kelimesi, halkımın ve ailemin yaşadığı tüm ayrılıklara, acılara, baskılara ve kitlesel gözaltılara rağmen, ruhumuzun, onurumuzun ve umudumuzun kırılmadığını ifade ediyor. Bu kelime, dayanıklılığın ve en zor koşullar altında bile Uygur halkının yenilmeyeceğinin, mücadele edeceğinin bir kanıtıdır. Biz, kırılmamış bir irade ve cesaretle mücadele etmeye devam edeceğiz.
Soru: Yayınlanmamış olan merhum babanızın anılarından bazı bölümleri paylaşıyorsunuz. Onun hikâyesi, günümüzdeki Uygur özgürlük mücadelenizi nasıl etkiledi?
Rushan Abbas: Babamın hikâyesi — Kültür Devrimi sırasında yaşadıkları — benim Uygur özgürlüğü için verdiğim mücadelenin tam merkezinde yer alıyor. Anılarını, ABD’de geçirdiği kısa bir süre içinde kaleme aldı. O, hayal bile edilemeyecek baskılar yaşadı. Annem, büyükannem, büyükbabam da aynı şekilde… Ama buna rağmen gelecek nesiller için umudu hep korudular. Babam, geleceğe daima umutla bakar ve insan hakları için mücadele edecek bir sonraki neslin yolunu açardı. Bugün burada olmam onun sayesinde. Ben, çok küçük yaştan itibaren halkıma ve bu davaya kendimi adadım, çünkü o bana bu yolu gösterdi. Bu kitap yalnızca politik bir hikâye değil; sadece benim ya da ailemin değil, tüm Uygur halkının hikâyesidir.
Soru: Unbroken kitabınızı hem kişisel bir hikâye hem de siyasi bir eylem çağrısı olarak tanımlıyorsunuz. Bu çağrıyı en çok kimlerin duymasını istiyorsunuz: Karar alıcılar mı, kamuoyu mu, yoksa her ikisi de mi?
Rushan Abbas: Aslında her ikisi de — hem karar alıcılar hem de kamuoyu. Kamuoyunun yaşananların insani bedelini anlamasını ve bizimle dayanışma içinde olmasını istiyorum. Karar alıcıların ise acilen harekete geçmeleri gerektiğini hissetmelerini ve otoriter Çin hükümetine karşı sorumluluk alma zamanının geldiğini anlamalarını istiyorum. Çünkü burada yalnızca Uygurlara yapılanlar değil, özgür dünyanın geleceği söz konusu. Hükümetler, Çin hükümetine baskı uygulamalı ve hesap sormalı. Bu sadece Çin’in kendi sınırları içinde yaptıklarıyla sınırlı bir mesele değil.
Soru: Dalai Lama Hazretleri, Uygur baskısı konusunda önde gelen bir akademisyen olan Dr. Adrian Zenz ve başka isimler kitabınızı destekledi. Çin’in baskılarına karşı uluslararası dayanışma — farklı toplulukların seslerinin yükselmesi — sizce ne kadar önemli?
Rushan Abbas: Uluslararası dayanışma hayati önemde. Çin’in baskıları küresel bir insan hakları sorunudur ve gelecekteki dünyayı etkiliyor… Bu sadece bir Uygur meselesi değil. Yani biz burada sadece Uygurlara yapılanlardan değil, eğer sesimizi çıkarmazsak, Çin’e hesap sormazsak, Çin’in dünyayı nasıl etkileyeceğinden bahsediyoruz. Eğer şimdi Çin Komünist Partisi’ni durdurmazsak, gelecekteki nesiller özgür olmayan bir dünyanın bedelini ödeyecek. Tibetliler, Hong Konglular, Çinli demokrasi aktivistleri, Müslüman topluluklar, akademisyenler ve yasa yapıcılar gibi farklı topluluklardan gelen sesler birleştiğinde, bu dünyaya şunu gösteriyor: Her nerede bir adaletsizlik varsa, her yerde harekete geçmek gerekir.
Soru: Kitabınızda gözaltı kampları, zorla kısırlaştırma ve gözetim gibi acı verici konulara değiniyorsunuz. Sizin için yazması en zor bölüm hangisiydi ve neden?
Rushan Abbas: Belirttiğiniz gibi, tüm bu zulümler — gözaltı kampları, zorla kısırlaştırmalar, zorla evlilikler, gözetim, çocuk kaçırmaları — hepsi üzerine düşünmesi bile çok zor şeylerdi. Ancak en zor yazdığım bölüm son bölümdü. Bu bölümün adı “Umut Işığı” ve son yıllarda bir aktivist olarak ya da bir organizasyon olarak elde ettiğimiz bazı başarıları anlatıyor. Başarıları kaleme almak çok zordu çünkü biliyordum ki, Uygur halkı için sahadaki gerçek hâlâ değişmedi. Soykırım hâlâ devam ediyor. Her gün diasporadaki Uygurlarla konuşuyorum ve halkımızın anavatanlarında yaşadığı korkunç deneyimlere tanıklık ediyorum. Bu kadar kötü bir tablo karşısında, umut vermeye çalışarak başarıları yazmak gerçekten zordu.
Soru: Küresel düzeyde kararlı bir savunucusunuz. Sürgün topluluklarının — sadece Uygurların değil, diğerlerinin de — dünya çapında insan haklarını savunmadaki rolünü nasıl görüyorsunuz?
Rushan Abbas: Diaspora toplulukları çok kritik bir role sahip. Baskıcı rejimlerin susturmaya çalıştığı hikâyeleri biz taşıyoruz — ses çıkararak, örgütlenerek ve ittifaklar kurarak. İnsan hakları ihlallerini küresel gündemde tutuyoruz ve hesap verebilirlik ve özgürlük için baskı yapıyoruz. Bu son derece önemli bir görev.
Soru: Unbroken kitabınızın yayımlanmasıyla birlikte, uluslararası toplumdan — özellikle hükümetlerden — bir sonraki adım olarak ne gibi somut eylemler bekliyorsunuz?
Rushan Abbas: Artık boş sözlerin ve açıklamaların ötesine geçilmesini istiyorum. Zorla çalıştırmadan kazanç sağlayan şirketlere yaptırımlar uygulanmasını, bu zulümlerden sorumlu Çinli yetkililere yaptırımlar getirilmesini, Uygur köle işçiliğiyle üretilmiş ürünlerin yasaklanmasını ve Çin’le yürütülen dış politikalarda insan haklarının öncelikli olmasını bekliyorum. Çin ile yapılan her ticaret görüşmesinde ya da diplomatik temaslarda, Uygur meselesi ön planda olmalı. Uygur halkı özgürlük içinde, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşama hakkına sahiptir. (RFA'dan çevrilmiştir.)