Günümüzde ülkelerin sınırlarını ve egemenliğini belirleyen koşullar fiziki toprak bütünlüğü ve duvarlar değildir! Yakın tarihimizde İngiltere, 4.500 Km mesafeden geldiği orta doğuda koloni devletlerin sınırlarını çizdi. Üstlendiği misyon, uzlaşı ve barıştan öte kontrol edilebilir yer altı zenginlikleriydi!  Günümüz koşularında ise, orta doğunun kaderinin belirleneceği bir masada daimi koltuğu olan bir hami devlet pozisyonuna geçti. Şimdi İngiltere’nin sınırları, kurulu bulunduğu Britanya adasından mı ibarettir? 2.Dünya savaşından hemen sonra soğuk savaş döneminde, Sovyetler Birliği eksenli şekillenmiş olan orta doğu politikasının devamında ABD’yi orta doğuya bağlayan yer altı zenginlikleri olmuştur. Stratejik partnerlik yaptığı İngiltere ile birlikte orta doğunun kaderinin belirlenebileceği bir masada ABD de daimi koltuğu olan hami devlet pozisyonuna geçmiştir. Peki ya, 12.000 Km mesafeden orta doğuya uzanan ABD’nin sınırlarını belirleyen Meksika, Kanada ve Kuzey Atlas Okyanusu mudur? İsrail’den bahsetmiyorum bile! Onlar benim nazarımda hikayesi olmayan ama; hadsiz, doyumsuz ve acımasız bir anlayışı ilke edinmiş ABD ile İngiltere’nin arasında mekik dokuyan konsomatris bir devlettir. Tüm bu ülkeler sınırlarının ötesinde resim çizer gibi sınır çizerken, Türk Milleti olarak bizler ise; Gerek teknolojide, gerek bilimde, gerekse çağlar ötesinden süregelen alışkanlıklarımızdan ve hafızamızdan koptuğumuz için; hikayelerimizin ve hayallerimizin sığamayacağı bir kaba bedenlerimizi hapsettik!

   İçinde bulunduğumuz dönemde ise; sınırlarımızda ve ötesinde devlet aklı ile ortaya konulan irade ve neticesi memnuniyet vericidir. Sancılı bir sürecin sonunda ağırlığımızı koyduğumuz Suriye’de izlenen başarılı dış politika neticesinde;  Toprak bütünlüğü, sınır güvenliği ve huzura yönelik güvenli bölge oluşturuldu! Masa başında planlanan terör devleti; ABD’ye, İngiltere’ye, İsrail’e ve Rusya’ya rağmen ölü doğdu, bölgede huzur sağlandı, Türkçe eğitim veren okullar açıldı, ticari hayatta Türk Parası kullanılmaya başlandı ve devletin kurumu olan PTT şubeler açtı. Bunların her biri ayrı ayrı önem arz etmektedir! Devamlılığı da ancak kararlı ve istikrarlı bir dış politika ile mümkündür! Suriye’de ortaya konulan kararlı duruşun neticesinde; Libya ile imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat” Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin aleyhine uygulamaya konulan kuşatma planını da çökertmiş oldu. Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, Türkiye’nin Mavi Vatan Politikasının devamlılığı açısından son derece kıymetliydi, neticesinde ise hayal kırıklığı yaşanmadı! Geçmişten günümüze EGE sorunu ise kronik bir rahatsızlık haline dönüştü! 1982 Tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ile ülkelerin karasuları 12 mil olarak belirlenmiştir. Ancak Türkiye’nin EGE Denizinde kara suları içerisinde irili ufaklı yüzlerce ada bulunmaktadır. Bu adaların çoğunluğu Yunanistan tarafından hukuksuz ve şımarıkça işgal edilmiş ve silahlandırılmıştır. Tehlikeyi geç de olsa fark eden irade, bir yandan bu hususu uluslararası kamuoyunun gündemine taşırken bir yandan da egemenlik vurgusu haline gelen Navtex ilanları ile kararlı bir duruş sergilemektedir. Ege sorunu sulh ile değil kararlı bir duruş ile ancak çözüme kavuşturulabilir! Şu ana kadar da kararlı bir siyaset izlenmektedir.

   Türk Devlet aklı ile izlenen dış politikanın devamlılığı iç siyasete malzeme edilemeyecek kadar kıymetlidir! Partizan ve ufku dar bir anlayış ile; Türkiye’nin Suriye’deki, Ege’deki, Karadeniz’deki ve Afrika’daki varlığını sorgulayan güruhun idrak edemeyeceği hayallerimiz ve ülkülerimiz var bizim! Sömürgeci bir anlayışla geldikleri coğrafyaya kan, gözyaşı, yoksulluk ve ölüm getirenlerin oyununu bozacak çelikten bir irademiz var bizim! Suriye’deki, Irakta ki, Güney Azerbaycan’daki, Karabağ’daki, Batı Trakya’daki, Doğu Türkistan’daki gardaşlarımız gözleri yaşlı bekler bizi. Türk elleri kutlu buluşmanın hayali ile yanıp tutuşmaktadır!...

   Bu kutlu buluşma ancak; teknolojide, savunmada, ekonomide ve dış politikada güçlü devlet olmakla mümkündür. Son yıllarda, enerjide, savunma sanayinde ve diğer ağır sanayilerde yapılan yatırımlar Türkiye’nin bölgedeki hakimiyetini güçlendirmiş olup yer altı kaynaklarına erişimine olanak sağlamıştır. Bunun en net örneğini enerji alanında gözlemledik!  TPAO’nun son üç yıllık dönem içerisinde teknolojiye yaptığı yatırım ve milli kimlik ile aldığı aksiyon neticesinde; Zonguldak’ın 170 Km açıklarında belirlenen TUNA-1 Kuyusunda 405 Milyar Metreküp doğalgaz rezervi bulundu. Bu son derece kıymetli bir müjdedir. Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketimi yaklaşık 50 Milyar metreküp olup bunun tamamına yakını ithal edilmektedir. İthal edilen bu doğalgaz için yaklaşık 13 Milyar dolar bedel ödenmektedir.  Tespit edilen bu rezerv Türkiye’nin yaklaşık 8 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek olup cari açığı yaklaşık 105 Milyar Dolar düşürecektir. Deniz tabanın 4.775 metre aşağısındaki doğalgaz rezervini tespit edip çıkarabilecek teknolojiye sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kısa zamanda tespit edilen bu doğalgazı evlerimize ve fabrikalarımıza ulaştırabilecek teknik donanım ve kapasiteye de sahiptir.

   Ekonomik darbelerin etkisinden kurtulmanın yolu; üretkenlikten ve katma değer sağlayan yatırımlardan geçmektedir. Türk Milletinin ekonomik özgürlüğe açılan kapısı da savunma sanayi ile enerji sektörüdür! Türkiye’nin sınırlarını belirleyen ülkülerine öncülük eden TPAO ve TSK gönlümüzün sınırlarına adım adım yaklaşmaktadır! Parola bellidir! Hayallerimize yelken açan Barbaros Hayrettin Paşa ve Oruç Reis sismik gemilerimiz, demir atıp İnşa eden ise Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemilerimizdir. Her nerede iseler; sınırlarımız orada bitmektedir!   

Saygılarımla,

                                                                                                            Ferhat BOZER