20. yüzyılın Umum Türk tarihi yazıldığında, tarih sayfalarına Türk dünyasının doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine yaşadığı coğrafyalarda uğradığı zulümler, soykırımlar, sürgünler, göçler sebebiyle büyük acılar yaşadığı, milyonlarca kayıplar verdiği; Türk dilinin, kültürünün en büyük erozyona uğradığı, medeniyet ateşinin soğuduğu; tarihinin en acılı, en karanlık dönemlerinden biri olarak kaydedilecektir. Bu karanlık yüz yüzyıldan Anadolu Türklüğü payına düşeni fazlasıyla aldı, almaya da devam etmekte.

   Zulüm yüz yılının içinde 1917 yılında dünyaya gözlerini açan Alparslan Türkeş'in, çocuk denecek yaşta başladığı, Türk dünyasının istiklal, istikbal mücadelesini son nefesine kadar yılmadan, yorulmadan, azimle sürdürdüğünün şahidi olduk.

  Güven veren gür sesiyle Türk milletine, özellikle Türk gençliğine yol gösteren, ufuklar açan, her biri geleceği belirleyen, geleceğe ışık tutan, ahlak ve iman temeline oturtulmuş manifesto olan çağrıları oldu.

  “Ben, Türk milletini;
Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye,
Rüşvet, hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine,
Ahlaktan mahrum bir hürriyete,
Tefeciliğe yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.
Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısaca hak yolu, hakikat yolu, ALLAH yoluna çağırıyorum...”

  Başbuğ Alparslan Türkeş’in bu çağrıları, beynelmilel çürümüşlüğe karşı vicdan mabedi kirlenmemiş ahlakı harekete geçirecek, emperyalizme karşı bir meydan okuma, bir başkaldırı, bir Ahlak isyanının özeti idi.

  Bu kutsal isyan, doğası gereği aksiyon hareketi olarak; sosyal hayatın karmaşık ilişkilerinin, siyasal hayatın oynak zemininde yeşertilmiş reel politik, moral politik kılıflı kavramların yarattığı erozyonuna uğramamış; ekonomik hayatın çıkar ilişkilerinin ve hayatın başkaca pratiklerinin kirletmediği; hür iradesiyle Hak namına her türlü emperyalizme karşı durabilecek; fisebilillah kıyama kalkacak lekesiz, gölgesiz güzel ahlaklı, hür vicdanlı, hür iradeli, bilgili, yüksek nitelikli insan ile yürütülebilir, hedefine ulaşabilirdi.

   Türkeş, toplumda ki, çürümüşlüğü yenecek gücü  gençlikte görüyor, bu sebepledir ki; çağrılarını saf, lekesiz, gölgesiz ahlaka sahip gençliğe yapıyor, onları yüklediği misyon, yüksek tarih şuuru, vatan millet sevgisi ile, aşıladığı sorumluluk duygusu, görev şuuru; kazandırdığı okuma, araştırma alışkanlığı, en önemlisi de millet nezdinde kazandırdığı Hakkın esmasında olan eminlik vasfı ile Hak yolda Türk dünyasının geleceğine hazırlıyor.Onlara kazandırdığı değerlerle, çürümüşlük karşısında gerekli olan ahlak iklimini oluşturma gayretindeydi...

    Onun çağrılarına ses verip henüz on beş, yirmili yaşlarda kendi rüzgarına kanat açan, yaktığı ocağa pervaneler misali; hayatları pahasına hayat verenlerin vasıflı, izzetli, insanlar olmaları, toplumun nazarında  eminlik  vasfına sahip kadrolar olmaları için çırpınmasının başka ne sebebi olabilirdi?

   Ve Türkeş biliyordu ki; Devlet, ancak nitelikli insanların omuzlarında yükselebilir, millet vasıflı insanların elinde refaha ulaşabilir, adalette yarış ancak ahlak ikliminde yapılabilir;  milletler mücadelesinde hak ettiği yeri alabilir, hak ve özgürlükler ancak ahlak ikliminde, güçlü devletin teminatında gerçek anlamını bulur, anarşizmin kullanışlı aleti olmaktan kurtarılabilirdi. Bu mücadele çok çetin ve uzun zaman isteyen zahmetli bir mücadele olsa da başarılmalıydı.

  Yaldızlı ambalajlarda pazarlanan parmak hesabına dayalı, başlıca niteliği insanı nicel yığınlara dönüştürüp hiçleştiren nicel sistem demokrasi de, ancak ahlak ikliminin estiği, siyasetin omurgasını nitelikli, fazıl insanların oluşturduğu toplumlarda beklenen sonucu verebilirdi.  

   Hak aleme irtihalinin yirmi dördüncü yılı tamamlanırken rahmetle, minnetle yad ettiğimiz, boşluğu asla doldurulamayacak Türkeş’i Ahlak isyanına sevkeden dünkü manzarayı, onsuz geçirdiğimiz yirmi dört senenin manzarasıyla karşılaştırdığımızda: Figüranlar değişse de zihniyetlerinin değişmediğini, üstelik çeşitlendiğini, figüranların iplerini elinde tutan emperyal güçlerin elle tutulur, gözle görülür olduğunu; daha da acısı dün ahlak isyanının gönüllüsü olanların kapıldıkları demokrasi aşkının gözlerini perdelendiği zihinlerini körelttiği, şiddeti her gün artan emperyalist propaganda fırtınasının her birini bir yana savurduğu; bunun yanında bir kısmının doğru veya yanlış, haklı veya haksız muhtelif sebeplerle misyonlarından geri durduğu ve tabi bu manzaranın ortaya çıkmasının baş sorumlusunun en yumuşak ifadeyle aymazlığını; bu manzara için sütre gerisinde fırıldak çeviren sözde derin akıllı haris muhterislerin  her rengini görebileceğiniz, seçebileceğiniz ahmaklığın hüküm icra ettiği bir manzara görüyoruz.

  Hangi vicdan bu manzaranın bir ahlak buhranı olmadığını, kutsanan  demokrasinin sağladığı ahlaktan uzak, gerçekliği tartışmalı özgürlüklerin kötüye kullanılmasının, kullandırılmasının neticesi olmadığını söyleyebilir?

   Türkeş ile ahlak isyanı için yola çıkanlar, Türkeş sonrası ahlak buhranının parçası oldu. Evet, bu manzara ahlak isyanı için yola çıkanların kapıldıkları “Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi” aşkıyla parçası oldukları ahlak buhranıdır.

    Lakin Fuzuli söyleneceği çoktan söylemiş;

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil

Çektiğim âlâmı bir ben birde Allah'ım bilir.”

  Binlerce fidanın canları, kanları, istikballeri; Başbuğun bir ömür çilesi karşılığı Hakkın lütfu Esmaül Hüsna’dan olan eminlik vasfından daha değerli bir dünyalık varmıdır? Heyhat, ıspanak fiyatına demokrasi aşkına feda ettik.

  Bu demokrasi aşıkları ağza alınmayacak hakaretler edip ihanetle itham ettiği Bahçeli’yi o makama yuttukları demokrasi zokası ile getirmemişler miydi? İhanetse ki, doğrudur, ancak ortak ihanetleridir...

  Türkeş'in emanetini demokrasi aşkına ıspanak tarlasında  sırtından hançerletip bölmek, böldürmek ihanetse ki, doğrudur. Bölende böldürende aynı nispette mesuldür.

  Mustafa Kemal'den sonra Türk milletinin başına gelen bütün belaların ya şakşakçısı, ya taşeronu ya hamisi, ya kundakçısı, ya tetikçisi olan, ama bir şekilde mutlaka dahli olan CHP nin kotardığı CHP+ terörist FETÖ/PKK ittifakına “istemem yan cebime koy” anlayışı ile dahil olup bölücülüğün,terörün yanında ihanetin büyüğünün son kertesindeler.

  Bu kırılmanın, bu savrulmanın amir sebeplerinden biri CHP ile iş tutan ise, diğeri buna zemin hazırlayan hazrettir. Kim bilir “satranç ustası” belki de bu kadar ahmak olacaklarını kestirememiş, yahut bu denli kullanışlı olacaklarına ihtimal vermemişti(!)

   Devlete yön verdiğini zanneden sütre gerisinin haris muhterisleri, yıllardır ülkücü hareketi fesata vermek için gösterdikleri gayretin onda birini keşke, devletin altını oyan, milleti fesata veren kripto yapılanmalara karşı da gösterseydi. Bu ülkede çok daha güzel manzaralardan bahsedebilirdik belki. En azından bölücülüğün doğurduğu açılımlara, 15 Temmuz ihanetini yapan FETÖ itlerine meydan kalmaz.

   Ülkücü hareketin ete kemiğe büründürdüğü milliyetçi ruhun, ahlak isyanının meltemi onlara rağmen altını oydurdukları devlete, millete az da olsa sirayet etmemiş olsaydı, halk gücü, iradesi sokağa dökülmeseydi  CIA uşakları 15 Temmuzda önce bu ahmak haris muhterisleri sokaklarda bacaklarından sürükleyecekti. O iklim az da olsa devlete millete sirayet etmemiş olsaydı, Mehmedim can pazarı cephe yolunu, kızılelmaya aşılacak yol, bir daha dönmemek üzere ileri atılmayı kahramanlık olarak görmezdi.

  Onlara sözüm şudur ki; ahlak ikliminin önüne bariyerler örmekten, fitne fücuru varoluş sebebi görmekten vazgeçmeleridir. Yaptıklarını bu millet çok iyi görüyor, biliyor.“Göl yerinden su eksik olmaz” bu millet yeniden bir ahlak isyanı başlatır ve varlığı şüpheli o derin akılları derin çukurlara gömer...

  Benimki bir hatırlatma, gerçek olansa tarihin ortaya koyduğu; adalarda gömülü, gövdesiz başlardır...  

  Bizi girdabına alan kutsanan demokrasi, bir araçtır. Yönetim aracıdır. Kutsanan her araç gibi o da kutsayanlar için amaç olur. Demokrasinin araç olduğunu bilenlerde bir karşılığı vardır. 

 Demokrasinin Çörçil ‘de ki, karşılığı; “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir” der ve “bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekilleri hariç tutulursa.” Diyerek kötüler arasında tercih kıyaslaması yapar.

   Demokrasinin Türkeş’ de ki, karşılığı belli; “Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi” tanımlaması yaparken “En kötü demokrasi en iyi darbe idaresinden daha evladır.” İfadeleriyle O ‘da kötüler arasında bir tercih kıyaslamasına ihtiyaç duyar.

  Cennet mekan Türkeş'in yaptığı aşı ruhumu on beş yaşında tutsa da, biyolojik yaşımın “dinazorlar” grubuna girdiğini Covit 19 aşısı hatırlattı. Bunca zamanın tecrübesi bende de bir demokrasi karşılığı oluşturdu. Paylaşmak isterim.

  Emperyal güçlerin ruhunu teslim aldığı mankutları, duygularını teslim aldığı ahmakların sırtında ihanet mevkiine taşıma aracı; Seçimi göstermelik, seçmeni demokrasinin üç beş kralı, seçme hakkı safsata, varlığı şüpheli hak ve özgürlükleri anarşizme silah, hukuk’u çam dalında şarkı söyleyen guguk, halkı nicel yığın yapan, soygun seramonisi; buyurun kutsanan demokrasi.

Kutsayanların başında paralansın...