Selçuk Özdağ, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, DEM Partili DEM Parti milletvekili George Aslan’ın, geçen hafta TBMM’deki konuşmasında, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Talat Paşa heykeli yaptırılmasını eleştirmesi üzerine gerginlik yaşanmasının ardından başlayan tartışmalarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Tarihi olayların kendi dönemi ve gerçeklikleri üzerinden konuşmak gerektiğini vurgulayan Özdağ, “Tarihçilerle, sosyologlarla, antropologlarla, coğrafyacılarla, savaş tarihi uzmanları ile ve elbette siyasetçilerle konuşacağız bunları. Hain ve vatanseverlik ilanları ve yaftalamaları ile ancak avara kasnak gibi boşa dönüp durmakla, havaya yumruk sallamakla ömrümüz, vaktimiz ve enerjimiz biter gider” dedi.
Selçuk Özdağ şunları söyledi:
“Bugün on binlerce insanımızın katili bir hükümlünün kurucu önder olarak refere edildiği bir dönemde tarihi olayları değerlendirirken siyaseti bu konunun dışında mı tutacağız. Tarih yaşandığı zaman dilimi itibarıyla bir vakalar bütünüdür ama onun sebep ve sonuçları tamamıyla siyasidir. Siyasi mülahazalar ise zaman ve mekana, güç ve hakimiyete göre değiştiği için tarihi olaylar da bundan nasibini alır. İkinci Dünya Savaşı'na kadar hiçbir hukuki geçerliliği olmayan ‘soykırım’ tanımının 30 yıl öncesine şamil edlmek istenmesi gibi. Hakim güçlerin ve lobilerin zamanı ve mekanı bükmesi bir hakikati ters yüz etmeye yeter mi? Yetmez ama yetiyormuş gibi algı yürütmeye de engel olmadığını görüyoruz.”
Ermeni tehciriyle ilgili o dönemde yaşananları anlatan Selçuk Özdağ, “5 bin yıllık bir milletin, bin yıllık devlet geleneğinin 21. yüzyılda düşürüldüğü hali pür melalini yaşayıp görüyoruz işte. Özellikle de 'Cumhuriyet tarihinin post modern Fetret dönemi' dediğim bu dönemde bir nirvanaya ulaşmış bir kahtı rical ile. Bu fetret dönemini fırsat bilen birileri de, ülkeye batan geminin malı muamelesi yaparak 'ne koparırsak kardır' güdüsüyle hareket ederken, buna yol verenlerde bu birilerini ikna etmek için pazarliklar ve mavi boncuklu havuçlarla nerdeyse üçte ikisini kendilerinin değiştirdiği anayasayı değiştirmenin derdine düşmüş” şeklinde konuştu.
"1915 tehcir uygulaması yukarda da ifade ettiğim gibi bir kriz yönetimiydi"
Selçuk Özdağ, şunları kaydetti:
“Burada hamasetten uzak ve gerçekçi bir yaklaşımla konuşmak her bir kişinin önceliği olmalıdır. Ama bir şeyi ifade etmek isterim ki; bu milletin kökü çok derinlerdedir, maden kazar gibi buralardan eksik gedik bir şeyler bulacağız diyerek milletin önüne getirilen konular ne kadar yi niyetli ve ne kadar bugünün meseleri diye de sormak vazifemizdir.
1915 tehcir uygulaması yukarda da ifade ettiğim gibi bir kriz yönetimiydi. Bu konu tartışılırken; mesela o dönemler İstanbul'da 120 bin Ermeni yaşıyordu, şimdi neden 50 bin Ermeni var, diğerlerine ne oldu?' diye sorulmuyor. Mesela, Selanik'te, Üsküp'te, Erivan'da şu kadar Türk vardı bunlar nereye gitti diye kimse sormuyor. Yine mesela, 1910 yılında Erivan'da yaşayan nüfusun yüzde 67'si Türk'tü ve birçok camileri vardı. Bunlar nereye gitti diye soran da yok."
Zorunlu göç kararı alınmadan önce Ermeni çetelerin; Muş, Bitlis, Tokat, Suşehri ve Samsun'da çatışmalara girdiklerini anlatan Özdağ, "Şubat 1915'e kadar Kars ve Ardahan'da 30 bin Türkün katledildiği kayıtlardadır. Ardından Maraş'ın Zeytun bölgesinde çatışmalar çıkıyor. Tehcir kararından önce de sonra da devam ediyor bu katliamlar. Ardından Van'da büyük bir katliam yapıyorlar. Bu katliam Ermeni kaynaklarında Dilman Muharebesi olarak geçiyor. Bu savaşta 25 Ermeni ölürken, 45'i yaralanıyor, Türklerden ise 700 vatan evladı şehit oluyor. İşin ilginç yanı Ermeni kaynaklarında bu rakam 5 bin Türk olarak geçmektedir. Dilman'dan sonra Van şehri yakılıyor. O dönemler Van'da Ermeniler bir askerî yönetim kuruyorlar ve başlarında da Aram Manukyan adında biri var. Ve tüm bu yaşanan saldırı ve katliamlar devam ederken hala bir tehcir kararı almış değildir” ifadelerini kullandı.