Bir çoğumuz, iyi insanların birbirlerini er ya da geç bulduklarına inanarak yaşar. Geriye kalanlarımız ise yolları iyilerle kesiştiği vakit buna inanırlar.

MANDAL , iyiliğe inanarak yaşayan bir avuç insanın bir araya gelerek kurduğu radyonun ismi. Sosyal medyanın da nimetlerinden faydalanarak her geçen gün biraz daha genişleyen kocaman bir aile olmuşlar.

Bir ülkeyi sevmek, bütün renkleriyle o ülkeye ait olan her şeyi sevmek demektir.

Bir ülkeyi sevmek, o ülkenin her bir ferdine saygı duymak demektir.

Bir ülkeyi sevmek, o ülkenin geleceği olan genç neslin cümlelerini onlar bağırmak zorunda kalmadan da duymak demektir.

Mandal ailesi, özellikle gençlerin dinlediği ve söz sahibi olduğu sıcacık bir yuva. Aşka, hasrete,vuslata,ülkeye ve dünyaya dair kurulabilecek cümlelerin özgürce ve bir o kadar da naif bir şekilde dile geldiği bir yuva.

Programlarında bütün mahalle baskılarından uzak, yargısız,sorgusuz ve müziğin ruhlara verdiği dinginlikle sizi geçmiş ve gelecek arasında eşsiz bir seyahate çıkarıyorlar.

18 yaşındaki bir hanımefendinin aşk acısı ile 50 yaşındaki bir hanımefendinin sanata dair tecrübelerinin aynı masada konuşulabildiği kaç mekan biliyoruz ki ?

20 yaşında bir beyefendinin kayıplarıyla, 40 yaşında bir beyefendinin tecrübelerini en son hangi ortamda harmanladınız ?

Yaptıkları program ve Türkiye’nin her yerinde gerçekleştirdikleri buluşmalar, toplumumuzda kaybolmaya yüz tutmuş o kalender ahbaplıkları yeniden yeşertmeye başlamış.

 Bu oluşumun kurucusu ve aynı zamanda programlarıyla yüzlerce insanın gönlünü fetheden Aytek Teoman ile bir röportaj gerçekleştirdik. Samimiyet dolu cevaplarını sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

- Bir çok insanın evine sesiyle konuk olan, yaptığı programlarla sıcacık ve kocaman bir aile kuran, ‘’mandal’’ kelimesine bambaşka bir anlam yükleyen adam, merhaba Aytek Teoman. Bize kendinizi tanıtır mısınız ?

Öncelikle merhaba Rabia… Ben bu soruya hiç o beklenen yanıtı veremiyorum aslına bakarsan. Bu sebeple kendimi “Tuhaf bir adam” olarak tanımlıyorum. Belki şunu söyleyebilirim sana; özellikle otuz yaşımdan sonra kendime verdiğim bir söz üzerine, yalnızca huzur peşinde koşan ve benimle bir şekilde temas eden insanlara da bu amacı anlatmaya çalışan biriyim.

- Kurduğunuz Radyonun ismi çok dikkat çekici. Özel bir hikayesi var mı? Bu ismin esin kaynağı nedir?

İsmi bulan kişi annem Nesli Özsoy.

-Ses sanatçısı olan Nesli Özsoy’dan mı bahsediyoruz ?

  Ta kendisi. Bir akşam yemeği esnasında radyoya isim düşünürken, birden gözü sehpanın üzerinde duran mandallara takıldı. “Ne tuhaf, aslında ne önemli görevleri var” dedi. Buradan yola çıkarak bu isimde karar kıldık. İnternet sitesine de “Neden Mandal” başlıklı bir link koydum, orada anlattım nedenini.

  Özetlemem gerekirse; mandalların hayatımızdaki yeri önemli aslında. Dikkatimizden çoğu kez kaçıyor olsa da, hayatınızdaki en önemli anıları yansıtan fotoğrafları bir ipe, bir mandal yardımı ile asıyorsunuz mesela. Sizin için o anıları taşıyor mandallar. Bunu kendimize uyarlarsak şöyle diyebilirim; Hayatın tenini sıkıştırmak tabiriyle ilişkili bu durum. Yaşadığımız olaylar kimimizin tenini sıkıştırıyor. Çoğu zaman canımız yanıyor. Ya da tam tersi, biz başkalarının canını yakıyoruz istemeden de olsa. Yani aslında her birimiz birer mandalız diyebilirim.

-Kişisel olarak radyo ile ilk temasınızı hatırlıyor musunuz?

  Öyle çocukluk dönemlerinden itibaren radyo ile içli dışlı biri değildim. Yani beklenenin aksine, “Radyo ile büyüdüm” diyemeyeceğim. Müzisyen bir ailenin mensubuyum. Dolayısı ile müzikle her zaman iç içeydim. O dünyada büyüdüm fakat radyoya olan ilgim, çocukluk ve gençliğimde yüksek seviyelerde değildi.

Uzun yıllar çeşitli mekanlarda ve organizasyonlarda DJ’lik yaptım. Sonrasında ise Number1 Türk yetkilileri ile temasımız oldu ve radyo sektörüne kurumsal anlamda ilk adımı bu şekilde attım. Number1 Türk’te, 4,5 yıl kadar müzik direktörlüğü görevini üstlendim. Hem radyonun tüm gün listesini yaptım, hem de 70ler, 80ler ve 90lar’a yolculuk yapabileceğimiz, ‘Retrotek’ isimli bir program hazırladım. Number1 Türk’le yollar ayrılınca bir internet radyosu ile yola devam ettim. O da, zaman içinde oldukça popüler bir marka haline geldi. Sonrasında ise Mandal doğdu ve yola Mandal ile devam ediyorum.

-Ben ve benim gibi yüzlerce insan sizi sesinizle tanıyor. Oldukça popüler bir radyo programı yapıyorsunuz. Bize yaptığınız programdan bahseder misiniz ? Bu fikrin hikâyesini çok merak ediyoruz.

  Bu bir gece programı. Pazartesi gecesi 23.00’te başlayan ve neredeyse gün doğana kadar devam eden bir program. Mandal’da birbirine gönülden bağlı birçok insan var. Türkiye’nin her köşesinden insanlar, pazartesi geceleri bir araya geliyor ve her konuda birbirleriyle fikir alışverişi yapıyorlar. Her programda bir tabelamız, konu başlığımız oluyor ve o konu üzerine kafa patlatıyoruz. Genellikle bir sonuca ulaşamıyoruz tabii ama birçok farklı fikir bir araya geliyor ve hepimiz yeni ufuklara yelken açıyoruz.

Bizimkisi, bir bakıma grup terapisi. Bir grup insan bir araya gelip içinden gelen ne varsa anlatıyor. Neşesini, kederini, sıkıntılarını, isyanını… Ve derdini paylaşan kim var ise hep birlikte çare bulmaya çalışıyoruz. Bu sebeple Mandal’da kendinden bir şeyler bulup bu aileye dahil olan herkes çok kıymetli benim için.

-Günümüzde, sosyal medya hesaplarının kullanım oranını düşününce yaptığınız radyo programlarıyla insanlara ulaşmak çabası riskli değil miydi ? Neden radyo?
 

  Temelde ben, o doksanlardaki radyo ruhunu yaşatmaya çalışıyorum. İnternet ve sosyal medyanın değiştirdiği dünyanın dışında kalmaya çalışıyorum. Hatta yayınlarımda birçok kez şunu söyledim; “Beni görmeyin, bana kulak verin.” Bunun sebebini şöyle açıklayabilirim; popüler kültür ilgimi çeken bir olgu değil. Herhangi bir sosyal medya platformunda “fenomen” olmak gibi bir amacım olmadı hiç.

  Radyonun kıymeti başkadır benim için. Görselden ziyade, işitsel olaylara kıymet veriyorum. Radyo kültürünün yaşaması lazım. Bugün hepimizin elinin altında internet var. Bu da istediğimiz anda istediğimiz şarkıyı dinlemek özgürlüğü demektir. Bunun yanı sıra istediğimiz programı istediğimiz an defalarca başa sararak izleyebiliriz. Bize bu imkanı sunan onlarca platform var. Ancak ben insanların “Bundan sonra çalacak üçüncü şarkı benim olsun” ruhunu korumasından yanayım. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Radyo sürprizlerle doludur ve insana verdiği haz başkadır. Şansınıza, hiç beklemediğiniz ve çok sevdiğiniz bir şarkı çıkabilir radyoda. Bu büyüyü korumaktan yanayım.

-Başta da ifade ettiğim üzere çok ilginç ve çok sıcak bir grup oluşturmuşsunuz. Bu kadar kapsamlı bir girişimin hikayesinde yer alan kaç kahraman var? Bize ekibinizden bahseder misiniz ?

 Mandal’da her şehirden, Mandal için bir şeyler yapmaya çalışan insanlar var. Hepsine tek tek minnettarım. Yani aslında Mandal’da herkes ekipten. Sadece, İstanbul’da yaşadığımız ve yakın temasta olabildiğimiz için daha sık fikir alışverişinde bulunabildiğim ve birlikte fikir, proje üretebildiğim arkadaşlarım var.

  Murat, Mandal’ın proje ve etkinlik sorumlusu mesela.Bu anlamda her şeyi o organize eder. Pandemi sebebiyle ara vermek zorunda kaldık tabii ama pandemi öncesinde çeşitli şehirlere yolculuk yaptık ve Mandal Ailesi’ne mensup insanlarla buluştuk. Hayat normale döndüğünde bu buluşmaları yeniden gerçekleştirmek istiyoruz.

  Editörümüz var. Melis programında, semt hikayeleri ve profil başlıklarıyla Kültür ve Sanat üzerine söyleşiler yapıyor. O dosyaların metinleri ve arşiv araştırmalarını da yine kendisi hazırlıyor.

  Feyza, Mandal’daki bir başka programcı. Enfes bir program hazırlıyor. Programın ismi ‘Feyza ile Kahve Saati.’ Program Cuma akşamları 23.00’te. O kadar dolu bir program ki Feyza’nın programı, Chopin’den Müslüm Baba’ya kadar herkesi dinlemeniz olası. Nabzın nereye gideceği hiç belli değil.

  Ve Gözde… Gözde ile hafta sonları ‘Fikirsel Dönüşüm’ adında bir program yapıyoruz. Bu programı yapma isteğim tamamen, radyoda bunca zamandır konuştuğumuz konuları bir kadının gözünden görebilme amacıydı. Bu yüzden Gözde ile birlikte program yapmak istedim. Eh, kadın beyni başka, erkek beyni başka çalışıyor tabii. Zıtlaşıyoruz bazen. Bu da dinleyenlerin hoşuna gidiyor.

-İnsanlar her zaman aynı ruh halinde olamazlar. Program yaparken o an, içinde olduğunuz ruh hali sizi olumsuz etkiliyor mu?

  Hayır. Bunu bilerek ve göze almış olarak giriyorum yayına. Mikrofon başındayken gözyaşı döktüğüm de oldu. Hiç rol yapmadım ben yayınlarda. Ne hissettiysem onu yansıttım. Mandal’ın bu kadar ilgi görmesinin sebebi belki de budur. İnsanlar sahtelikten bıkmış durumdalar. Gerçek duyguları özlüyorlar. Ben de o gerçekliğin içindeyim. Hatta radyonun sloganı şu; “Sahte değiliz biz, gerçeğiz.”

-Dinleyicilerle telefon bağlantısı gerçekleştiriyorsunuz. Programlarınız epey geç saatlerde yapılıyor. Nihayetinde bu telefon bağlantıları canlı olarak yayınlanıyor. Sizi zor durumda bırakan bir ya da birden fazla dinleyiciniz oldu mu?

  Oldu tabi, olmaz mı? Bana küfür edeni de gördüm, ilan-ı aşk edeni de. O an ne yapacağınıza hemen karar vermeniz lazım elbette. Tamam, samimiyet üzerine kurulmuş bir temel var Mandal’da fakat işin profesyonel yanını da unutmamak lazım bir yandan.

-Hikayesiyle sizi etkileyen,unutamadığınız bir dinleyiciniz var mı ?
 

  Elbette. Birkaç sene evvel, bir telefon bağlantısında dinlediğim bir arkadaşımız oldu. Annesini kaybetmişti yanlış hatırlamıyorsam. Alışkanlık ya işte, bir akşam boş bulunup numarasını çevirmiş ve “Aradığınız numara kullanılmamaktadır” anonsu ile karşılaşmış. Büyük kayıplar yaşadığımızda bile alışkanlıklarımızdan ne kadar zor kopabildiğimizi anlatmıştı. Bu olaydan çok etkilendim.

Bir de; açık yüreklilikle belirtmek istediğim bir husus var. İnan bana, defalarca mesaj aldım bir konuda. O mesajların içeriği şuydu; “Abi, hayattan vazgeçmiştim ben. Seni dinlemeye başladım ve fikrim değişti. Artık hayata tutunuyorum, hep tutunmak istiyorum.” Bu husus da beni çok derinden etkileyen hususlardan biri. Bir insanın bu hayattan, dünyadan vazgeçme fikrine kapılması ancak sizinle karşılaştıktan sonra bu fikrinin değişmesi paha biçilemez bir huzur.

-Programınızın zengin bir içeriği var. Neredeyse her konuda sohbet ediyorsunuz. İnsanların hikayelerini dinliyor ve bu hikayeler üzerine yorumlar yapıyorsunuz. Pek çok kadın ve erkekle konuştunuz. Sizce kadınlar ne ister ? (Tebessüm)

Mandal Ailesi’nden özür dilerim bunu söylediğim için ama kadınların ne istediğini anladığım gün bu programı yapmayı bırakırım. (Tebessüm)

-Peki erkekler ne ister ? (Tebessüm)

Huzur ister herhalde. Yani kendim için söylüyorum bunu ama huzur istiyorum ben işte. Erkek, kafası rahat olsun ister. İç huzuru yerinde olsun, koşulsuz güven duysun ister. Biz size göre çok daha düz mantıkla düşünen varlıklarız. Bu sebeple aslında isteklerimiz basittir. Orta yolunu bulabiliriz diye düşünüyorum. (Tebessüm)

-İnsanların hayatlarını sürdürmeleri için para kazanmaları gerekiyor. Siz hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz ? Bu iş sizin için bir meslek mi ?

Hayır bu bir meslek değil benim için. Hobi de diyemem, hobi biraz hafif kalıyor yapmaya çalıştığım uğraş karşısında. Bunu istediğim için yapıyorum. İş gibi bakmıyorum. İş gibi bakarsam olayı tamamen profesyonel yönetmeye çalışırım ki o zaman ruhunu kaybeder. Ben bu ruhu seviyorum. Maddi olarak da bir getirisi yok bana radyonun. Maddi getirisi olması için çok geniş kitlelere ulaşmanız lazım. Mandal’da durum biraz minimal. Her yayında söylediğim gibi; “Biz burada bir avuç insanız ve böyle mutluyuz.” Ben şu an biraz cepten yiyorum, yakında batarım muhtemelen.

-Bildiğim kadarıyla aynı zamanda bir yazarsınız. Yazmanın sizin için ne ifade ettiğini bizimle paylaşır mısınız?

Yazar demeyelim, yazarlık kavramı benim için çok büyük. Yazar titrini kazanmak için çok daha fazla duygu ve düşünceyi kaleme almak lazım diye düşünüyorum. Benimki olsa olsa, amatör düzeyde bir şiir işçiliği olabilir. Yazmak benim için çok değerli bir eylem. Radyoda bana kulak veren herkesi yazmaya teşvik ediyorum. Hatta onlara, yazarken “iyi mi yazdım, kötü mü yazdım” diye düşünmemelerini söylüyorum. Hiçbirimiz Tolstoy, Dostoyevski değiliz. Hiçbirimizin dünya klasiği eseri yok. Fakat yazmadan, bunu denemeden, olmayacağını nereden bilebilirsiniz? Bu yüzden yazmalı… Hep yazmalı.

-Kısa zamanda her yaş grubundan insanın dikkatini çektiniz. Ama özellikle gençler tarafından dinleniyorsunuz. Bu size bir misyon yükledi mi ?

Bir bakıma…

Hayatımızda birçok can sıkıcı hadise yaşıyoruz. Hayat bize karşı çok insaflı değil. Acıyı, kederi hiç düşünmeden yüklüyor üstümüze. Kamburuz aslında hepimiz. Acıları yüklenmekten kamburu çıkmış kişileriz. Fakat pes etmemeliyiz. Hep bunu anlatıyorum radyoda. Pes etmek yok! Acı mı, dert mi? Gelsin… Başımız üstüne. Fakat cebinizde bir kırıntı bile kalmış olsa o kırıntının üzerine titreyin, onu koruyun, besleyin, büyütün. O kırıntının adı UMUT !

- Hayatınızın geri kalanına dair planlar yaparken radyo programcılığı bu planlara dahil mi ?

Elbette…

Volkan Yılmaz'dan Silivri için ilk açıklama! Volkan Yılmaz'dan Silivri için ilk açıklama!

Hayat normale dönebildiğinde, ilk fırsatta Bodrum’a kaçıp orada yaşama hayalim var. Emeklilik dönemimi orada yaşamak istiyorum yani anlayacağınız. Ve bu süreçte, nefesim kesilene kadar mikrofon başında olmak istiyorum.

-Son olarak, okuyucularımıza ve dinleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı ?
 

Mandal’da bana kulak veren herkese bin minnet…

Daha çok yolumuz var ve o yolda birlikte yürüyeceğiz. Çünkü kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez.

Son olarak; Rabia öncelikle sana ve elbette HaberHergün ailesine bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

Ben de bu sıcak sohbet için,hem kendi adıma hem de haberhergün ailem adına çok teşekkür ederim. Umuyorum şu an uzun gelen tüm yolları çok kısa zamanda kat edersiniz.

(Daha fazla fotoğraf için haberin galerisini ziyaret edebilirsiniz)