Yaklaşık üç asırdan bu yana “Öz Yurdunda garip, öz vatanında parya” olan Türk Milleti, 1900’lü yılların başında
“Osmanlıcılık” ve “Ümmetçilik (İslamcılık)” tezlerinin konuşulduğu masalarda yer dahi bulamıyordu!

Fikri dahisorulmayan sefil Türk, düşüncelerini, ağıtlarını ve uyanışını Ziya Gökalp ile dile getiriyordu!

Sanki yüzlerce yıl evvel kuyulara gömülen Türk’ün sesi yankılanmaya başlamıştı!
Sorma bana oymağımı boyumu,
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım...
Deme bana oğuz, kayı, osmanlı,
Türküm, bu ad her unvandan üstündür!


İşte böylesine bir dönemde, 12 Ocak 1905 yılında Milli uyanışın ve karşı devrimin nişanesi olarak dünyaya geldi Hüseyin Nihal Atsız!

Henüz gençlik yıllarında etkisi altına girdiği “Türkçülük” fikrinin çınarlarından Ziya Gökalp’in,1924 yılında cenaze töreninin yapıldığı gün “Türkçülük” fikrine karşı ahlaksız söylemlerde bulunan öğrencilerle yaptığı kavga devamında, arap asıllı Bağdat’lı bir teğmene selam vermediği için! 4 Mart 1925 yılında, milletine hizmet için girdiği Askeri Tıbbiye’den atıldı!

Vazgeçmedi, yılmadı, yıkılmadı Atsız!

Öyle ya; kadim bir milletin üstündeki ölü toprağını kaldırıp atma vakti gelmişti…

1926 yılında İstanbul Darulfünunu’nun Edebiyat Bölümüne veYüksek Muallim Mektebine kaydoldu. Aynı üniversitede asistan olarak göreve başlayan Atsız, aynı dönemde “Atsız Mecmua’yı çıkarmaya başladı. Bu Mecmua ile Türk Milletinin uyanışına sebep, İç sesine gür ses,Cumhuriyet Döneminde ise Türkçü hareketin öncüsü olmuştur!

1933 yılında asistanlıktan uzaklaştırılan ATSIZ, memleketin çeşitli okullarında edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Hayatının her döneminde; kendi vatanında ezilen, yok sayılan Türk Milletinin uyanışına hizmet eden ATSIZ, mücadeleden asla vazgeçmemiştir! Hesapsızca,beklentisiz verdiği bu kutlu mücadele ile salonlardaki alkış sesine değil vakur bir milletin iç sesine kulak kabartmıştır.


Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.


1944 yılının bahar döneminde, zihinlerde ekilen Türkçülük fikri adeta üniversitelerin kampüslerine sığmıyordu!


Öyle ki; kominist faaliyetlerin arttığı bir dönemde Orhun Mecmuasından devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na ardı ardına açık mektuplar yayımlıyor, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in “Vatan Haini” Sabahattin Ali ve arkadaşlarını kolladığı için istifa etmesi gerektiği çağrısını yapmıştır. Sabahattin Ali’nin açtığı hakaret davası sonucunda 9 Mayıs 1944 yılında tevkif edilmiştir. Cezaevindeyken; 19 Mayıs 1944 yılında dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün dile getirdiği nutuk ile Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in de dahil olduğu ve 35 kişinin yargılandığı “Irkıçılık-Turancılık Davası” ile suçlanmış ve yargılanması devam etmiştir.

Bahse konu olan dava; haftada 3 gün 65 oturum devam etmiş olup 29 Mart 1945 yılında sonuçlanmıştır. Sonrasında 6 yıl 5 ay hapse mahkum olan Atsız, kararı temyiz edip 23 Ekim 1945 yılında tahliye olmuştur. Yaklaşık bir yıl süren “Irkçılık-Turancılık Davası” sürecinde 35 vatan evladı ağır işkencelere maruz kalıp tabutluk diye tabir edilen küçük hücrelerde mahkum edilmişlerdir!


Ömrü mücadele ile kavga ile mahkemelerde geçen ATSIZ, aynı zamanda büyük bir edebi şahsiyetti!

Yazardı,şairdi.

 Ancak ATSIZ’ın yaşadığı dönemde KOMİNİST olmak bir ayrıcalık olarak görüldüğünden, bu yönünü sadece biz gördük ve bildik! Hayatı boyunca çeşitli kitaplar, makaleler yayımlayan Atsız; Türk Gençliğinin bilinçlenmesine yönelik olarak 1950-1952 yılları arasında yayımlanan Orkun dergisini, 1964-1974 yılları arasında
ise Ötüken Dergisini çıkarmıştır. Hafızamızda yer edinen ve bizlerde Türklük bilincini yerleştiren en önemli eserleri ise Makaleleri, Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Yolların Sonu ve Ruh Adam’dır…

Onun eserleri ile öldük ve onun eserleri ile dirildik!

Gençtik; aşkı onun eserlerinde bulduk ve adını; Almıla, Ay Hanım, Gökçen ve Güntülü koyduk! Kimi zaman aşkı içip sarhoş olduk, kimi zaman gözlerine bakmaya
cesaret edemedik! Kimi zaman ise “Ok atamadıklarımız”ı aradık.


Evet, bu gün büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız’ın uçmağa vardığı gün!

Bizden korkularımız alıp cesaretle tanıştıran, mertçe sevmeyi, aşkı öğreten, Türk olmanın gurur ve şuurunu yaşatan, Büyük dava adamı, büyük Türkçü Atsız’ın, atamız Kür Şad’a kavuştuğu gün, bu gündür…

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri,
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
“Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! DİYECEK…


Ruhun Şad olsun ATSIZ atam!

Saygı, sevgi ve özlemle…