Kapitalist sistemin çöktüğünü söyleyip hem de kapitalist sistemi anlatmak bir çelişki olarak görülmüş olabilir. Ancak, bir sistemin çöküşü, çöküş sebepleri iyi anlaşılmazsa yıkıntılarının altında kalmak mukadder olacağı gibi, yeni bir sistem kurulma şansı da bir o kadar zorlaşır. İçinden geçtiğimiz çokta uzun olmayacağı öngörülen karmaşık bu sürecin ulus devletler için bir şans olduğunun görülüp iyi değerlendirilmesine; çöküş karşında kapitalizmin mantığı ve ezberleri doğrultusunda alınacak tedbirlerin çözüm olmayacağına dikkat çekmek; en çok da ezberletilmiş yanlışlardan sıyrılıp, Türkiye için olduğu kadar ulus devletler için de gerçekçi bir model ve yaklaşım olan Milliyetçi hareketin MİLLİYETÇİ EKONOMİ modelinin doğru anlaşılmasına; kıyaslamaların doğru yapılmasına yardımcı olacağı düşüncesi ile kapitalizmin hususiyetleri hakkında hatırlatmalar yapmaya çalışıyoruz.

Evet, kapitalist sistem çöküyor. Kapitalizmin çöktüğünü en son ve en çarpıcı şekilde seslendiren, kapitalist sistemin amiral gemisinin yeni kaptanı Joe Biden’in ABD Hazine Bakanı yapacağını açıkladığı, ABD Merkez bankası FED in eski başkanı Bayan Janet Yellen oldu. Bayan Janet Yellen’in daha göreve başlamadan yaptığı açıklama “...ABD ve tüm ülkeler tarihin en büyük krizi ile karşı karşıya. Bu bir Amerikan trajedisidir ve bizim acil şekilde harekete geçmemiz zaruri. Bu trajediyi ABD yarattı, çözende ABD olacak. Yeni bir sisteme geçilmezse birçok ülke iflas edecek. Çünkü sürdürülebilir bir finansal sistem yok artık...” şeklinde özet cümlelerle basında yer aldı.

Siyasi ve ekonomik mahfillerin sessizce ve fakat titizlikle üzerinde durduğu bu açıklamayı bir tarafıyla gerçeğin itirafı, bir tarafıyla da insanlığa kurulan yeni tuzağın ifşası, aleni leştirilmesi olarak okumak gerekir.

Janet Yellen’in “Yeni bir sisteme geçilmezse birçok ülke iflas edecek. Çünkü sürdürülebilir bir finansal sistem yok artık...” ifadesinde bahsedilen sistem, İnsana asgari yer verilen, insanı “chip” sistemi ile kontrol altına alacak; ulus devletlerin, milli kimlik ve kültürlerin fonksiyonlarını sıfırlayacak olan TEKNOFAŞİZM’dir.

Teknofaşizm tanımı, bir suçlama veya yakıştırma değil, kapitalizmin örtülü karakterinin bir yanını ifade etmekte. Sanayi devrimi günümüze kadar geçirdiği dört evre de de bu karakterini bir şekilde ortaya koymuştur. Sanayi devrimi ile başlayan insani değerlerin devrilme sürecinin aşamalarında, insanın bilgisine paralel ortaya çıkan teknik gelişmeleri karakteri icabı namı hesabına kullanmış, insan ve toplum hayatına zaman zaman despotik yöntemlerle yansıtmıştır.

3. evreye kadar olan gelişmeler genelde insan hayatına kolaylıklar sağladığı, geleceğe dair görünür tehditler oluşturmadığı için dayatmacı faşist karakteri çok fark edilmemiş veya önemsenmemiştir. Ancak içinde bulunduğumuz makinaların kendini yönettiği, bilişimin, yapay zekanın hakim olduğu, insana ihtiyacın minimum noktaya indiği, dünyanın en ücra köşesinin dünya dışından izlendiği, makinaların, nesnelerin, insanların interneti denen, İnternetten yönetilen 4.0 evrede insan hayatına giren ve girecek olan yeniliklerin, insanlık ve ulus devletler için bugüne kadar hiç olmadığı kadar tehlikeli bir şekilde kullanılmaya başlandığı tartışmasızdır. Bu araçlar, yeni hayatın zaruri ihtiyaçları olarak pazarlandığı için, insanoğlu dünyanın altından çekildiğini henüz anlamakta güçlük çekiyor.

Sermayenin teknofaşizm'e yönelmesi psikolojisi ile alakalıdır. Sermayenin psikolojisine göz atıldığında; sürekli kendi dışındaki devlet, iktidar gibi belirleyici, emredici güçler ve toplumların inançlarına, kültür ve geleneklerine dayanan, toplum çıkarını gözeten, sermayeye ahlaki sınırlar belirleyen kurumlar karşısında kendini tehdit altında hissettiği görülür. Dolayısıyla kendini güvende hissedeceği koruyucu bir mekanizmaya ihtiyaç duyar ve kendi iktidar mekanizmasını yaratmaya yönelir.

Sermayenin iktidar anlayışında mutlak hakimiyet için devletlerin, iktidarların, ülke sınırlarının olmadığı; geleneklerin, inançların, toplum çıkarlarının olmadığı, tehdit unsurlarından olabildiğince arınmış bir dünya tasavvuru vardır. Mülkiyetinin sahip olduğu üretim araçlarının üretim gücü, üretim gücüyle elde edilen bilgi, bilginin dönüşümü olan teknoloji ile elde ettiği üretim ve para (finans gücü), tehdit gördüğü güçler karşısındaki silahıdır.

Kullanışlı bu silahı devlete, iktidara, siyasete, toplumun kültür ve geleneklerine, inançlarına dayanan, toplum çıkarlarını gözeten kurumlara sirayet etmek için kullanır. Ticari, sosyal, siyasal, hak ve hukuk alanına kadar kendi menfaati istikametinde yönlendirmek ister.

Tasavvur ettiği iktidarı oluşturmak için dünyayı en ücra köşesine kadar gözetleyen, toplumu en küçük birimine kadar izleyen, insanın bireysel kimliğini, toplumun kültürünü, bağlarını yok edecek; insanı, yerine ikame edilmiş yapay zekanın kölesi yapacak, robotların, otomatların üretimin ana unsuru olduğu, insanı tüketici olarak gören, yöneteni sanal yönetim merkezi fulü bir sistemi hayat geçirmek için 4.0 sanayi evresinin teknolojik imkanları ne yazık ki kullanılmaya başlanmıştır.

Çok uzak olmayan gelecekte, çiftlik hayvanlarının kulaklarına takılan chip gibi herkesin kulağında bir chip i olsun isteniyor. Chip in merkeze ulaştıracağı verilerde sağlıkla, genetikle ilgili problemi görülen kimsenin tüketici olma şansı muhtemelen “101 numaralı odada” sona erecek.

George ORWELL’in “Bin dokuz yüz seksen dört“ 1984 isimli romanını okuyanlar hatırlayacaktır; Okyanusya ülkesinde sistemin dışına çıkan insanları takip ve gerekli işlemleri yapmakla sorumlu “Sevgi Bakanlığının” insanların hayatlarını sonlandırdığı odadır “101 numaralı oda”

George ORWELL “1984” romanı ile ilgili tenkitler karşısında, şu açıklamayı yapıyor: “...Merkezileştirilmiş bir ekonominin yol açabileceği ve halen komünizm ve faşizm de kısmen gerçekleşen bozukluklara değindim. ...karşı konulmadığı takdirde totalitarizmin herhangi bir yerde zafer kazanabileceğini vurgulamak istedim.”

George ORWELL, romanını yazdığı yıllarda despotik sistemler faşizmi, komünizmi “tele cam” dediği aygıtla her yeri izleyen, konuşulanı duyan varlığı flu “Big bıradır” karakteri üzerinden kapitalizm adına eleştirirken, farkında olmadan kapitalizme yol mu göstermişti bilemeyiz. Bir kehanette de bulunamayız.

Despot faşist, komünist sistemlerin gerçekleştiremediğini kapitalizm gerçekleştirmiş; tekelleştirdiği finansal sistem ile merkezileşmiş despotik bir ekonomik sisteme dönüşmüştür. Ancak despotizm sürdürülebilir olmadığı için kapitalizmin finans despotizmi de sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Düştüğü açmazdan kurtulmak için finans gücüyle yönlendirdiği bilim ve teknolojik gelişmeleri, ulus devletler üzerinde hakimiyet unsuru TEKNO FAŞİZM aracına dönüştürmek istemekte.

Dünya ölçeğinde buna gücü yeter mi? Tasavvurunun ne kadarını gerçekleştirebilir? sorularına cevap vermek çok zor. Ulus devletler için hayati bir tehdit oluşturan bu durma ulus devletler nereye kadar göz yumar, nereye kadar izin verir veya izin verecek midir? sorusunun cevabı da bir o kadar zor.

Kapitalizmin çöktüğünü bizler yeni de söylemiyoruz. Türk milliyetçileri Batı normlarını dayatan kapitalizmi, Türk milletinin kalkınmasının engeli olarak görmüş, çökeceğini de en az altmış sene önce söylemiştir. Görmekle söylemekle kalmamış, çözüm milletin ancak milli ekonomi ile kalkınabileceği fikrinden hareketle çözüm olarak MİLLİYETÇİ EKONOMİ modelini oluşturmuştur.

Milli ekonomi modelinin, milletin teveccühüne mazhar olmasından, çevre , yarı çevre ülkeler için örnek olmasından, sistemde kırılmalar yaratmasından korkan kapitalizm, milliyetçi ekonomi modelini potansiyel tehdit olarak algılamış, açık-gizli, yerli-yabancı, resmi-gayri resmi her renkten her düşünceden bütün beslemelerini Türk milliyetçilerinin üzerine salmıştır.

Bu sebepledir ki; dün Türk milliyetçileri, karşısına çıkarılan taşeron kripto örgütlerle durdurulmak istenmiş, onların yetmediği yerde ihtilallerle ezilmek istenmiştir.

Bu sebepledir ki; dün Alparslan Türkeş ve yol arkadaşları kapitalist sistemin tetikçilerinin iftira ve karalamalarına hedef olmuş, idam sehpalarına çıkarılmış, ağır bedeller ödemiştir.

Bu sebepledir ki; bugün kapitalist sistemin uzattığı yemlere sazan olan ahmaklar, gayeden uzak küçük hesaplar peşinde savrulmaktalar.

Bu sebepledir ki; bugün aldatıcı güzelliğin temsilcisi umut taciri Pandoralar, zenne karakterler, Bildenberk cileri omuzlayan Brütüsler sahnede.