Bu ülkede kadın olmak, Serengeti ormanlarında Ceylan olmak gibidir. 
  
  Çocuk doğururlar, regl olurlar,sancı çekerler, saçının telinden tırnağının ucuna kadar eleştirilip yine de var olma savaşında, ben olmak kaygısından ziyade kocaman anaç bir yürekle mücadele verirler.
   Sağcısı,solcusu, siyasal islamcısı hepsi ama hepsi onun bedeni üzerinden edebiyat yapar. Pratikte umursamadıkları kadınların teoride kahramanları olmaya çalışan nutuklarının baş kahramanıdır kadınlar.

 TÜM YAZILARI

Boşanma en çok hangi ilde oluyor? Boşanma en çok hangi ilde oluyor?


  Hele bir de boşanma davalarına bakın. En entelektüel görüneninden en kırosuna kadar %95'inin buluşma noktası kadının bacak arası oluverir. "Coğrafya kader olmasın" diye nutuk atan ne kadar erkek varsa hepsi o kaderin alnından öpüverir bir kadın tarafından reddedilince. 
   Çiçek almayı bile reddettiği,bunu erkekliğin raconuna ters gördüğü kadın için, totosu sıkışınca "karım beni dövüyor" diyenine bile rastlayabilirsiniz mahkeme salonlarında. 
   Oysa kadını mutlu etmek hiç de zor değilken,kaçan büyük balığı bile kahpece kovalayan o kadar çoktur ki o salonlarda. Öldürmek değildir tek kahpelik.
   Sevilmeyi sever kadınlar, “kendi ayakları üstünde durma" felsefeleri elbette gerçektir. Onlar, başında bir erkek olmadan da bal gibi yaşayıp giderler. Zaten verilen spermlerin bile bütün sorumluluklaı onlara yüklemiyor mu?

   Kadınlar sevmeyi de  sevilmeyi severler lakin KENDİ İSTEDİKLERİNİ ve KENDİ İZİN VERDİKLERİ tarafından ! 
  Beyler !
  Bir kadın sizi istemediğinde cekedinizi alıp giderseniz erkek olursunuz. "Sen beni nasıl istemezsin ulan!" deyip öldürünce yahut dövünce aciz, zavallı, karaktersiz bir oksijen israfı olursunuz. Yani bir erkek reddedilebilir, çünkü hiç biriniz seks tanrıçası, aşk tanrıçası, türünün son örneği yahut son peygamber filan değilsiniz (olsanız da farketmez ya, neyse (!) )  
    Üstsüz denize giren bazı erkeklerin de çekiciliği vardır ama bir kadın tarafından tecavüz edilip öldürülmezler. 
   Dar pantolon giyen erkek poposu güzelliği de vardır ama mahallenin kadınları toplanıp etrafını sararak taciz etmezler. 
  Bir kadın, uzun saçlı erkek karizmasına kapılıp  saçlarından sürüklediği adama "ya benimsin ya toprağın Hüseyin" diye sokak ortasında dayak atmaz. 
   Geneleve gittiğinde, sırf parasını ödediği için her türlü şiddeti kendinde hak gören krolarla evlendikten sonra karısını kendi malı zanneden kalaslar aynı zihniyetin temsilcisidir.
 Beyler !
    Erkek çocuk doğurmayan kadın yoktur, yanlış sperm veren erkek vardır !
    Terkeden kadın yoktur, iten erkek vardır. 
    "Kadın olsaydın da kocana sahip çıksaydın. Seni aldatmazdı" sözü kıç yıkamak için kullanılan tuvalet tasıdır ve onun aslı "erkek olsaydın da yuvana sadık olsaydın" olmalıdır. İlla ki bu cümlede ısrar edilecekse "erkek olsaydın, karının gözünü dışarda bırakmasaydın" olarak da kullanılması olağan karşılansın. 
   Belki o zaman bazı erdemleri bacak arasına göre sıflandırmak yerine insanlık adına değerlendirmeyi öğreniriz. 
  Türkiye'de kadın olmak, gündem oluşturmanıza izin verilmeden gündemden  düşürülmemek sahtekarlığıdır.  
  Koskoca coğrafyayı bir kadının bacak arasından ibaret görmek münafıklığıdır.
  Türkiye'de kadın olmak; hayatı boyunca karısına çiçek niyetine bir demet maydanoz almayan siyasetçinin, oy devşirmek için "analarımız, bacılarımız, baş taçlarımız" diyerek attığı riyakar nutuklara, her seçimde umut bağlamaktır. 
   Türkiye'de kadın olmak; sadece 45 saniyelik kadın cinayeti haberlerinin ardından, üzüntüye bile 15 saniye konu olmaktır.
     Bugün 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü. Yani, dün gece karısına fiziki ve psikolojik şiddet uygulayan, bu sabahta çiçek yollayan erkeklerin günü değil. Olmasına da izin vermemek adına karınca misali emek etmeye devam edeceğim. 
    Son olarak;
  8 Mart 1857 yılında, Fabrika işçisi 129 kadın eylem yaptıkları fabrikaya kilitlenmiş ve yanarak can vermiştir.
   Kadınların ölüsünden bile faydalanma fırsatını kaçırmayan ve bu günü riyakârca kutlatan sosyalizmin ve onun koluna giren kapitalizmin de Allah belasını versin.