Ahmet DAVUTOĞLU’nun partisinde politika yapan AK Parti eski milletvekili Selçuk ÖZDAĞ, Yeniçağ Gazetesinde köşe yazan gazeteci Orhan UĞURLUOĞLU ve 2000 li yılların başında Eskişehir Ülkü Ocağı Başkanlığı yapan arkadaşımız Afşın HATİPOĞLU’na yönelik birkaç kişi tarafından eş zamanlı fiziksel şiddet uygulandı. Buna siyasal terminolojide daha doğrusu komünist örgüt literatüründe “fiili” eleştiri denilir. Bu fiziksel şiddet bir yerlerden emir ile mi yapıldı yoksa görevden vazife çıkaran kişilercemi yapıldı medyada bu tartışılıyor. Kötü niyetli ve öküz altında buzağ arayan bazı kronik MHP ve Ülkücü düşmanı çevreler bu şiddet eylemlerinin MHP yönetimi tarafından talımatlandığını ileri sürüyor!
    Devlet Bahçeli’yi ilk kez 1989 yada 1990 yılının başında Bursa’da o zamanki adıyla MÇP’nin bir toplantısında tanıdım. Toplantıda en fazla 100-150 kişi vardı. O tarihten bugüne Bahçeli’yi iyi tanıdığımı sanıyorum. Bahçeli hususunda her türlü eleştiri yapılabilir ancak biri harıç! Siyasal şiddet! Bahçeli asla kendisine bırakın eleştiri yapanı en ağır hakaretleri edenlere dahil asla fiziki bir müdahaleye izin vermez! MHP genel merkezindeki hiçbir yöneticide böyle bir şey asla yapmaz. Ülkü Ocaklarında ise emir komuta içinde böyle bir fiziki şiddet olayının gerçekleştiğinede inanmam. Kişisel olarak fikire karşı fikir, hakarete, nefrete ve şiddete karşı
ise ahlak ve hukuk yoluyla mücadele yapılmasına taraftarım. Bu nedenle fikirlerinden hatta hakaretlerinden dolayı bir kimseye fiili eleştiri yapılmasını asla doğru bulmam.
      Sol örgütlerde çok karşılaşılan örgüt içi siyasal şiddet ne yazık ki Ülkücü Hareketin gençlik örgütlerinde de zaman zaman vuku bulmuştur. Medyada şimdilerde sık tartışılan söz konusu olay klasık bir “örgüt içi siyasal şiddet” eylemi değildir kuşkusuz. Çünkü bu şahislardan Selçuk Özdağ 1980 öncesi Ülkücü Hareket içinde bulunmuş, cezaevinde bir süre kalmış ve 1990’lardan sonra Muhsin Yazıcıoğlu ile BBP’de siyaset yapmış, daha sonra Ak Parti’de birkaç dönem vekillik yapıp şimdilerde Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu partide polıtıka yapıyor. Yanı adı geçen şahis ülkücü hareketle organik ilişkisini keseli en az 30 yıl olmuş.
Gazeteci Orhan Uğurluoğlu ise benim bildiğim kadarıyla ülkücü hareketle zaten hiç ilişkisi olmayan biridir. Daha önce Cem Uzan’ın gazetelerinde onun tetikçiliğini yaparken, daha sonra kurduğu partide de görev yapmıştır. Şimdilerde İP ve CHP destekçisi Yeniçağ Gazetesinde yazı yazıyor. Yazdığı gazetenin bir zamanlar ülkücü kökeninden başka Uğurluoğlu’nun ülkücü hareketle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Afşin Hatıpoğlu ise Ülkücü Harekette yer almış, Eskişehir Ülkü Ocağı Başkanlığı yapmış tanıdığımız biridir. Ancak kendisi ile sosyal medya üzerinden defalarca tartıştık. Siyasi çizgisi MHP muhalifliğinden CHP/İP savunuculuğuna uzanmıştır. Ulusalcılıkla birleştirilmiş liberal/sol fikirleri savunan ideolojik bir çorba içinde kulaç atıyor! Bunada ülkücülük diyorlar! Yanı birkaç yıldır klasık
ve organik ülkücülüğün temsil edildiği MHP ve Ülkü Ocakları ile ideolojik ilişkisi kalmamıştır. Yanı üç isimde teşkilat içinde değillerdir.
     Siyasette fikirlere fikirlerle karşılık vermek esas olmalıdır. Ancak Selçuk Özdağ, Orhan Uğurluoğlu ve Afşin Hatipoğlu’nun Ülkücü Hareketin lideri ile ilgili görüşleri bir fikir olmaktan çok hakaret ve nefret öğeleri içeriyor. Buna hukuken veya ahlaken bir cevap verilebilir. Ortada ciddiye alınacak bir fikir olmadığı zaman fikirlerin çatışması mümkün olmaz. Bu isimlere yapılan saldırı sonucu ieolojik meşrebi belli çevrelerin sosyal medya üzerinden başlattıkları “Ülkü Ocakları kapatılsın” kampanyasına eskiden ülkü ocağı mensubu olmuş bırakın mensubu olmayı Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış kimselerin dolaylı imalarla katılması ise ülkücülerin şapkayı önlerine koyup düşünmelerini gerektirecek bir vakadır!
      Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış Alalattin Aldemir isimli şahıs birkaç parti gezdikten sonra Kürt açılımı döneminde Ak Parti hükümetine verdiği destekden sonra HDP ile işbirliği yapan CHP rozeti takması kendi siyasal evrimi olarak görülebilir belki. Ancak bu durumda olan sadece Alaattin Aldemir yok! Bir çok Ülkü Ocağı başkanı siyasal savruluşun ve ideolojik sapmanın dibini buldu! Esas itibari ile bunların bir ideolojileri olmadığı gençlik yıllarında sosyo-külterel ve sınıfsal gerekçelerle ülkücü harekete katıldıkları anlaşılıyor. Daha sonraları sosyo-kültürel olarka başka sınıfa ait değerleri benimseyip ekonomik olarak da sınıf atlayınca lümpen eğilim ortaya çıktı. Bu lümpenlik siyasal kariyer hırsı ile birleşinde Ülkü Ocakları Genel Başkanlığından CHP rozeti takmaya giden yol meşrulaştı! Önceden Kürt açılımını Turancı olduğu için “Kürtlerle barışmamış bir Türkiye’nin Turan’ı kuramayacağı, Kürtlerle barışmak içinde Türkiye’nin federatif bir yönetim sistemine geçmesi gerektiğini” bizzat benimde bulunduğum küçük bir grup ile sohbet sırasında dile getirmiştir. Alaattin Aldemir CHP üyesi olduktan sonra anlaşılan Turancı olmaktan vaz geçip “laik sosyal hukuk devleti” sloganı ile siyasal şiddete karşı el yazısıyla yazdığı bildiriler yayınlıyor. Alaattin Aldemir’in önce kendi genel başkanlığı döneminde uygulanan teşkilat için fiili eleştiriler ve bizzat yaptığı iktisadi faaliyetler konusunda bir özeleştiri vermesi gerek!