Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran’la çatışmaların geri dönülmez noktaya gittiğini belirterek, “Daha fazla yıkım, kan, sivil kayıplar olmadan bölgemizle birlikte Avrupa ve Asya'yı yıllarca etkileyebilecek korkunç bir felaket yaşanmadan ellerin tetiklerden ve düğmelerden çekilmesi şarttır” dedi.
Erdoğan İstanbul’daki Haliç Üniversitesi Kongre Salonu'nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu’nda yaptığı konuşmada, kıtaların, gönüllerin, kültürlerin buluşma noktası İstanbul'da gençlerle beraber olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.
İslam aleminin dört bir yanındaki gençlere selam ve sevgilerini ileten Erdoğan, "Özellikle tam 622 gündür İsrail hükümetinin vahşi acımasız insanlık dışı saldırıları karşısında doğdukları toprakları kahramanca savunan Filistin'in, Gazze'nin yiğit gençlerini buradan yürekten selamlıyorum. Gazze'nin barbarlığa karşı direnen cesur kadınlarını, minik omuzlarında anasızlığın, babasızlığın ağır yükünü taşıdıkları halde zalimler karşısında diz çökmeyen Gazzeli yetimleri, öksüzleri, her türlü zorbalığa rağmen Müslüman olmanın şerefini, izzetini, asaletini yere düşürmeyen tüm Filistinli kardeşlerimi kemali hürmetle selamlıyor, Rabbim her birinin yar ve yardımcısı olsun diyorum" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019'dan bu yana gerçekleştirdiği 262 programla 15 milyonun üzerinde gence ulaşan forumun 70'ten fazla ülkedeki 817 üniversitede kulübü bulunduğunu, bu kulüplerdeki 25 bin öğrencinin Türkiye ve dünyadaki birçok farklı üniversite tarafından hazırlanan eğitim materyalleriyle farklı alanlardaki akademik girişimlerini sürdürdüğünü anlatarak, emeği geçenlere teşekkür etti ve başarılar diledi.
"İslam dünyası olarak zorlu bir süreçten, çetin bir imtihandan geçiyoruz"
İslam dünyasının zorlu bir süreçten, çetin bir imtihandan geçtiğini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Savaş, çatışma, kaos ve istikrarsızlık bulutları, medeniyet coğrafyamızın semalarını maalesef kaplamış durumda. Bilhassa son 2 yıldır yüzümüzü nereye çevirsek bir yıkımla, bir dramla, yüreklerimizi sızlatan savaş ve insanlık suçlarıyla karşılaşıyoruz. Gazze'de 21 aydır modern zamanların en utanç verici barbarlıklarından biri yaşanıyor. Siyonist İsrail hükümeti tüm dünyanın gözleri önünde ahlaksız ve arsız bir şekilde sivilleri, kadın ve masum çocukları acımasızca katlediyor. Yüzde 80'i enkaz haline gelen işgal altındaki topraklarda yasa dışı yerleşim ve işgal politikasını hiçbir kural, kaide, norm, ilke tanımadan günden güne yaygınlaştırıyor. Her türlü insani yardım girişine engel olmak suretiyle açlığı bir silah olarak kullanıyor. Gazze'de bir parça ekmek için bir tas çorba almak için yemek kuyruğuna giren insanlar vahşi bir şekilde hedef alınıyor. Sivil yerleşim alanları, okullar, ibadethaneler, hastaneler bombalanıyor. Vurulan hastanelerde ilaç ve tıbbi ekipman eksikliği had safaya erişti.
"Hastanelerinin zarar görmesinden şikayet eden İsrail yalnızca Gazze'de sağlık birimlerine 700'den fazla saldırı düzenledi"
Gazzeli kardeşlerimiz çoğu zaman anestezi imkânından yoksun şekilde ameliyat edilmeye çalışılıyor. Bugün hastanelerinin zarar görmesinden şikayet eden İsrail uluslararası kuruluşların verilerine göre yalnızca Gazze'de şimdiye kadar sağlık birimlerine 700'den fazla saldırı düzenledi. Gazze'de bombaladığı ve saldırdığı hastane sayısı 35'i buluyor. İsrail'in saldırıları sonucunda bine yakın sağlık çalışanı şehit oldu. Gazze'deki sağlık altyapısının yüzde 94'ü zarar gördü. Hasta taşıyan ambulanslar dahi İsrail teröründen maalesef kurtulamadı.
Yüzlerce sağlık çalışanı İsrail tarafından hapishanelerde esir tutuluyor. Yani karşımızda çeşitli bahaneler altında düzenlediği saldırılarla Gazze'nin sağlık altyapısını tamamen çökerten insanlık düşmanı bir zihniyet var. Gazze'yi dünyanın en büyük toplama kampına çevirenlerin bugün kalkıp da insanlıktan, savaş hukukundan, savaş suçundan bahsetmesi sadece tutarsızlık değil, aynı zamanda büyük bir utanmazlık ve pişkinliktir.
"Netanyahu ve cinayet şebekesinin katliamlarına ses çıkarmayanlar da bu suçlara ortak olmuşlardır"
Biliyorum, birileri çok ama çok rahatsız olacak fakat ben burada şu gerçeği açık açık ifade etmek durumundayım. Elbette Gazze'deki soykırımın birincil sorumlusu Netanyahu hükümetidir. Ancak Netanyahu ve cinayet şebekesinin katliamlarına tam 21 aydır ses çıkarmayanlar da kabul edelim ki bu bu suçlara ortak olmuşlardır.
Beyaz kefenlere sarılı olarak soğuk betonlara sıra sıra dizilen o masum yavruların kanı İsrail'in şımarıklığına destek verenlerin veya susanların da ellerine, yüzlerine, alınlarına bulaşmıştır. Netanyahu ve hükümeti hiçbir kural, hukuk, ahlak, sınır tanımadan aylardır şımarıkça işledikleri zulümler sebebiyle şimdiden adlarını Hitler gibi Pol Pot gibi çağımızın zalimlerinin yanına utançla yazdırmışlardır.
"İran'la olan çatışmalar maalesef süratle geri dönülmez noktaya doğru gitmektedir"
Bir başka gerçek şudur; hem Gazze'deki soykırım hem de İran'la olan çatışmalar maalesef süratle geri dönülmez noktaya doğru gitmektedir. Artık bu haydutluk ve cinnet halinin bir an önce son bulması gerekiyor. Daha fazla yıkım, kan, sivil kayıplar olmadan bölgemizle birlikte Avrupa ve Asya'yı yıllarca etkileyebilecek korkunç bir felaket yaşanmadan ellerin tetiklerden ve düğmelerden çekilmesi şarttır.
İsrail üzerinde tesir sahibi güçler Netanyahu'nun oyununa gelmemeli ve nüfuzlarını savaşın derinleşmesinden değil, tüm bölgemizde ateşkes ve sükûnetin tesisinden yana kullanmalıdır. Türkiye bu yönde atılacak her doğru, her samimi adıma destek ve katkı vermeye hazırdır. Çünkü biz insanlık tarihiyle yaşıt coğrafyamızda daha fazla kaos, çatışma, savaş, zulüm ve sivil ölümü görmek istemiyoruz. Her ne suretle olursa olsun sivillerin, sivil yerleşim yerlerinin, okul, hastane ve ibadethanelerin hedef alınmaması gerektiğini savunuyoruz. Gerek Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta, gerek Suriye'de 13,5 yıl süren ihtilafta, gerek Pakistan-Hindistan arasındaki gerilimde gerekse komşumuz İran'a karşı düzenlenen saldırılarda tavrımız hep bu yönde olmuştur.
Siyonist lobinin şahsımıza ve hükümetimize yönelik yıldırma politikalarına rağmen duruşumuzu asla bozmadık. Zalimin karşısında mazlumun yanında saf tutmaktan asla çekinmedik.
Doğru, adil ve hakkaniyetli olanı cesaretle savunmaktan imtina etmedik. Kimin ne dediğine değil, mazlum ve mağdurların ne dediğine baktık. Bugün de aynı yerde sapasağlam duruyoruz. Bugün de hiçbir ayrım yapmadan mazlum ve mağdurlara sahip çıkıyoruz. Bugün de 'Barış' diyoruz, 'Diplomasi' diyoruz, 'Adalet' diyoruz, 'Hürriyet' diyoruz, bugün de 'Yaşasın özgür Filistin' diyoruz.
İsrail'in saldırılarında şehit olan 55 bini aşkın Filistinli kardeşimize bir kez daha Cenabı Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Aynı saldırılarda yaralanan 128 bin kardeşimize acil şifalar diliyorum. Türkiye olarak Filistin halkının Gazzeli mazlumların yanında olduğumuzu bugün bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum.
Soykırımın başından beri ulaştırdığımız 100 bin tonu aşan yardımlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla, resmi kurumlarımızla, diplomatlarımızla, insani yardım görevlilerimizle, basınımızla 86 milyon olarak hepimiz Filistinli kardeşlerimizin yanındayız. İnşallah Filistin'in her karış toprağında barış rüzgârları esene kadar yanlarında olmaya devam edeceğiz.
"Müslümanlar olarak daha fazla vakit kaybetmeden birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz şart"
Gönül ve kültür coğrafyamızın farklı köşelerinde yıllardır kanayan yaralar bir türlü sarılamıyor. Çekilen acılar dindirilemiyor. Bakın açık ve net söylüyorum, mesele varsa mesul de vardır. Bu mesuliyetten kaçmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Yaşanan bunca trajediye bunca zulme, bunca haksızlığa ses çıkarmayan kim varsa işlenen tüm bu suçlara ortak olmuş demektir. Müslümanlar olarak daha fazla vakit kaybetmeden imanımıza ve inancımıza yakışır şekilde birlik ve beraberlik içinde uhuvvet bilinciyle hareket etmemiz şarttır. Aramıza ekilen fitne tohumlarının yeşermesine fırsat vermeden bilhassa bu kritik süreçte görüş ayrılıklarımızı bir kenara bırakarak dostluk ve dayanışmamızı güçlendirmemiz ihtiyaçtan da öte zorunluluktur.
Her fırsatta şu gerçeği birbirimize hatırlatmamız gerektiğine inanıyorum. Vahdet olmadan rahmet olmaz. Bakınız bugün nüfusu neredeyse 2 milyarı bulan İslam aleminin en temel sorunu imkânsızlık değil, vahdet eksikliğidir. Allah'a hamdolsun. Her şeyimiz var. İnsan gücümüz, ekonomik kapasitemiz, yeraltı, yerüstü kaynaklarımız var. Stratejik önemi yüksek coğrafyalarımız, güçlü savunma sanayimiz var. Tüm bunlara rağmen hak ettiğimiz yerde değilsek bunun sebebi bellidir. Nasıl unu, yağı, tuzu, suyu maya olmadan karsanız dahi un yapamazsanız bizim de en büyük eksiğimiz birlik ve beraberliktir. Bunun reçetesini ise Peygamber Efendimiz Aleyhissalatuvesselam bir hadis-i şerifinde bizlere şöyle vermiştir; ‘Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.’
Derdimiz de, davamız da işte budur. Ayrışmayacağız, birbirimiz düşmeyeceğiz, aramıza sahte ve sanal duvarlar örmeyeceğiz, kardeşimizi sadece Allah için sevecek, birbirimize yoldaş olacağız. Unutmayın, inanıyorsanız muhakkak üstünsünüz.
Tüm kimliklerimizden önce Müslümanız
Bu müjdeye tüm kalbimizle inanacağız. Zorlukla beraber mutlaka bir kolaylığın olduğundan asla şüphe etmeyeceğiz. Bilhassa sizlerin birlik olması, birlikte hareket etmesi, kenetlenmesi çok ama çok önemli. Şunu lütfen aklınızdan çıkarmayın; dillerimiz, renklerimiz, mezheplerimiz, kökenlerimiz farklı olabilir. Hepimizin devleti, milleti, doğup büyüdüğü topraklar farklı olabilir. Ekonomik statülerimiz, gelirimiz, eğitim seviyelerimiz farklı olabilir. Ekonomik statülerimiz, gelirimiz, eğitim seviyemiz, dünya görüşümüz, hayat tarzımız, fikri yapımız farklı olabilir. Bunların hepsi kıymetlidir, anlamlıdır. Bizi biz yapan önemli asaletlerdir. Ama biz bu kimliklerimizden öte unutmayın; önce Müslümanız.
Müslümanlık hepimizin en üst kimliğidir. Asya'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Latin Amerika'ya kadar nerede yaşarsak yaşayalım ortak paydamız dini mübini İslam'dır. Cenabı Allah'a kul, Habib-i Kibriya efendimize ümmet olmaktan daha büyük bir şeref, daha büyük bir izzet bu dünya dünyada olamaz. Allah'a sonsuz hamdüsenalar olsun. Bizler bununla müyesser olmuş insanlarız. Her birinizden meseleye bu şuurla yaklaşmanızı istiyorum. Sizlerden bilginizle, tecrübenizle, yüksek seciyeniz ve kardeşlik bilincinizle aynı vücudun birer uzvu gibi hareket etmenizi bekliyorum. Siz gençlerimizden şu muhabbet halkanızı daha da genişletmenizi özellikle rica ediyorum. Tablo ortada; bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız.
Mazlumun zalimden hesap soracağı, güçsüzün güçlüden hakkını alacağı, aydınlığın karanlığa galebe çalacağı günlerin çok yakın bir zamanda inşallah sizlerle birlikte geleceğine inanıyorum.’’