Türkiye’nin yönetim anlayışının, 15 Temmuz kahpe darbe girişiminden sonra model değiştirmesi anlaşılır, biraz da geç kalmış vaziyet almadır. Daha doğrusu 15 Temmuz kahpe darbe girişimi yıllar önce de zaman zaman denenen ama başarılamayan sistem değişikliği mecburiyetini son ve kati olarak siyasilerinin önüne getirdi; Milliyetçiler ve kendilerini muhafazakâr demokratlar diye tarif edenler de bu tarihi sorumluluktan kaçmadı. Yıllardır abuk, subuk, adına parlamenter sistem denilen her tarafı delik deşik tüm unsurları manipüle edilmeye müsait yönetim şeklini Türk milleti sırtından fırlatıp attı.         

   Türkiye Cumhuriyeti devletinin askeriyesinden polisine, adliyelerinden ekonomik kurumlarına kadar tüm kuruluşlarının Vatikan merkezli, dindar görünümlü çetenin eline geçmesinin elbette en büyük sebebi sistemi olmayan sistemdi. Yerine ikame edilen Türk tipi başkanlık sistemi diye anılan sistemi de, elbette her sahada birçok eksiği var hızla da aksaklıklar görülmeli ve giderilmelidir. Daha hızlı karar alınabilen, alınan kararların hızla uygulamaya sokulduğu esnafının, tarım kesimlerinin, sanayicisinin, ihracatçısının iş yapma yeteneklerinin körelmediği, yaptıkları iş sonucunda emeklerinin karşılıklarının alındığı, Adliyelerin zulüm değil adalet dağıttığı, üniversitelerin bilim ürettiği, milletin devletten emin olduğu, dünyadaki bütün mazlum milletlere umut olacak devlet yapısına giden yolun aksaklıklarının bir an önce hal olması tabi ki talebimiz ve arzumuzdur. Türkiye tuttuğu hedeflere varması, dünyanın da en saygın en büyük devletlerinden olması, ancak bu eksiklikleri tamamlamasıyla olacaktır.

   Türkiye’yi bu hedeflere taşıyacak 2 unsur, Devletin milletine hizmeti sağlayan bürokratik kadrolar, sokakta milletin derdini devlete taşıyacak siyasi kadrolar yani parti teşkilatlarıdır. Aslında yapılacak iş çokta meşakkatli değil. Devlete atayacağımız kadrolar da liyakat ve çalışkanlık aranacak, oluşturulacak parti teşkilatları da, partinin imkânlarını kendi şahsına kullanmayacak, Türkiye’nin bu günkü durumunu anlamış, fikri yapısı oturmuş özel hayatı hizmet etmeye talip olmuş milletinin örfü, âdeti, dini töresiyle ters düşmeyen siyaseti millete hizmet için vasıta gören anlayışta ki şahsiyetlerle ancak Cumhur İttifakını oluşturan partiler iddialarını, hedeflerini yarınlara taşıyabilir.

Bugün durum böyle mi?

Çokta böyle diyemeyiz,

   Korumalarla gezen il başkanları, oturduğu koltuktan aldığı güçle millete tepeden bakan, o koltuklara hizmet etmek için oturduklarını unutup siyaseten elde tuttukları gücü zulme çeviren il başkan ve yöneticilerine, ne yazık ki şahit oluyoruz. Seçildiği bölgenin dertlerinden uzak dünyanın merkezine kendilerini koyan milletvekillerini görüyor, tanıyoruz.

   Gerek Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı, gerek Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı gerekse Sayın bakanlar ne kadar gayret gösterirlerse göstersinler, Millet, ilk temas kurduğunu görür, yüz yüze tanıştığına göre kararını verir. Suriye’de alınan vaziyet, Libya’daki kararlı tutum, mavi vatanda ki olağan üstü başarı Kıbrıs meselesinde ortaya konan net tavır, Ermenilerin işgal ettikleri topraklardan defolup gitmesi, sizi temsil edenlerin önlerinde arkalarında yürüyen korumaların ayaklarının altında çiğnenir gider. Yaptığımız bunca emek bu hedefsiz, çapsız, kıytırık parti yöneticilerinin cebine ihale komisyonları olarak döner ve bunca emekte ziyan olur. Türk Milletinin geleceği, Türkiye’nin bundan sonra müreffer, huzurlu, ilerisinden emin, dünya da itibarlı olması için, bunca emeğin kan ve gözyaşının zebil olmaması için Edirne’den, Kars’a sizi temsil edenlere bir daha bakın.

Ne yazık ki çok iç açıcı şeyler görmeyeceksiniz!