Türk milleti, tarihin kaydettiği en eski milletlerden, Türk medeniyeti de en eski medeniyetlerden biridir. Göktürk kitabeleri ise tarihi derinlikten yoksun Fransız devrimiyle ortaya çıkan Batı milliyetçiliklerinin aksine, Türk milliyetçiliğinin tarihin derinliklerinden süzülerek gelen sosyolojisinin taşlara nakşedilmiş belgelerinden biridir.

Türk milliyetçileri, devletin milletin halde karşılaştığı, gelecekte karşılaşacağı muhtemel tehdit ve tehlikeler karşısında toplumun,sezgileri en yüksek, tavrı en keskin, refleksi en güçlü, en tutarlı damarı olduğunu tarihi boyunca yeri gelmiş taşa, toprağa kanı canı pahasına yazarak göstermiştir.

Toplumun kendini zayıf ve tehlikede hissettiği zamanlarda, gözünü Türk milliyetçilerinin üzerine dikmesi, bu sebeple haklı ve doğal bir reflekstir. Tek başlarına da olsalar, imkanları yok denecek seviyede de olsa, toplumun her zaman umudu olmuştur ve öyle de olacaktır. Binaenaleyh bu sorumluluğun idrakine, ferasetine sahip olmak, her Türk milliyetçisi için gerekliliktir.

Türk milliyetçiliği, 1965 den itibaren Alparslan Türkeş'in ortaya koyduğu vizyonla karşıt görüş olmaktan çıkmıştır. Kavuştuğu ideolojik perspektifle Türk-İslam medeniyet tasavvuru çerçevesinde, toplumun haldeki meselelerine daha yukarıdan bakma, geleceğine bilgiye dayalı sistemli çözümler üretme, projeler geliştirme kabiliyetine sahip siyasi bir güç haline dönüşmüştür.

Yol haritasını milleti tarihiyle barıştırmak, yeniden Türk-İslam medeniyetiyle buluşturmak, İslam inancıyla, Türk kültürüyle yoğurup kaynaştırmak; ahlaki ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirecek bilgi toplumuna dönüştürmek; devleti, ebet müddet yaşatma ülküsü istikametinde oluşturmuştur.

Türkeş’in siyasetinin öznesinde Türk milletinin hür ve bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü; Türk devletinin ebet müddet yaşatılması, büyük Türkiye ülküsü ve bu ülküyü emanet edeceği ülküsüne iman derecesinde sadık, Türk milletinin bütünlüğünün teminatı, irfan sahibi, emanet ehli, birbirine kenetlenmiş kadrolar oluşturmak vardır.

Türkeş ve her birinin bir bayrak olduğunu, olmaları gerektiğini söylediği ülkücülerin temel gayesinin, devleti ve milleti her manada olduğu gibi, ekonomik manada da layık olduğu yere oturtmak olduğunu unutanlara hatırlatmak, bizlerin hak ve sorumluluğudur.

Bunun için çıkılmıştı yola.

Bunun için ağır bedeller ödenmişti.

Bunun için daha aşkı tanımayan gül tomurcukları gök ekinler gibi biçilmiş, idam sehpalarında şehadetler getirilmiş, kara toprağa binlerce yiğit teslim edilmiş, yuvalar dağılmış, istikballer sönmüş, hayatlar kararmıştı...

Fakat her şeye rağmen Türklüğün istikbali için kervan yürümeliydi ve yürüdü. Milyonları aşan kenetlenmiş yekpare bir güce ulaştı.

Heyhat...! İlk durakta ilk düğme yanlış iliklendi. Çakal tuzağına ilk adımda düşüldü.

Türk milletinin bütünlüğünün teminatı olmak şöyle dursun, ikbal peşinde idealini, irfanını kaybetmiş, kendi bütünlüğünü berhava eden bir gafletle yüzleştik. Öylesine bir gaflet ki; malzemesi olduğu çakal oyunu ile ülkücülük arasındaki mesafenin, zıtlığın, mağrip ile maşrık arasındaki kadar büyük ve zıt olduğunu göremeyecek kadar büyük. Nefse hizmet eden bir akı körlüğü...

Onunla da yetinilmedi, ıspanak tarlasında demokrasi hasadına çıkıldı. O da kesmedi emperyalizmin siyasete yuvalandırdığı, Türk milletine, Türk devletine ve de İslam’a düşmanlıkları tarih önünde sabit olan, hukukun zapta geçtiği; CIA taşeronları dev genç, dev sol, dev yol vs... küsurat örgüt artığı kriptoların dümen suyuna girip; bölücü PKK/FETÖ ihanetine payanda olan, gafletin de ötesine geçenlere alet olanlar oldu. Bu duruma bazı ağır tanımlamalar yapılıyor olsa da kanaatimce bu tanımlar, ancak bir kaç zenne karakter için uygundur.

Hangi gerekçeyle olursa olsun, böylesine bir savrulmanın ebetteki vicdanlarda bir mahkumiyeti olacaktır. Hiç şüphesiz sebep oluşturanlar içinde aynı mahkumiyet mukadderdir.

Yılanların, çıyanların görevi taşıdığı zehri gaflete düşenlere zerk etmektir. Bu ahvalde izan sahibi olanların görevi zehre panzehir olmak, olmalıdır. Bu anlayışla hiç bir sebebin, mevkinin, makamın böylesine ağır mahkumiyetlerin mazisi, mücadelesi lekesiz şahsiyetler için bir damga ve kader haline dönüşmesine değmeyeceğini, lekesiz ortak mazimiz adına hatırlatmayı hak ve sorumluluk olarak görmekteyim.

Dünyanın geldiği yol ayrımında tefrikaya düşürülmüş ülkücülerin, Türkiye'nin ve Türk-İslam medeniyetinin istikbalde telafisi mümkün olmayacak darbeler almasına alet olmaması adına açtığımız parantezi şimdilik kapatalım.

Ekonomi, insanın medeni hayatı oluşturmasının, ferdin, toplumun ve toplumun siyasal organizasyonu olan devletin varlığının devamı, geleceğinin inşası, refahının, bilgi üreten topluma dönüşmesinin olmazsa olmaz aracıdır. Aynı zamanda insanın, toplumun ve devletin varlık mücadelesinde gücünün maddi boyutunu oluşturur. Dolayısıyla ekonominin oluşmasında, gelişmesinde ve nimetlerinin taksiminde adil ve ahlaki bir sisteme ihtiyaç vardır.

Türkeş’in ortaya koyduğu Milliyetçi-Toplumcu ekonomik sistem, toplumu, mal ve hizmetlerin üretim ilişkileri bağlamında sınıflara ayıran, çatışan taraflar olarak gören kapitalizmin, Marksizm'in aksine; sosyal yapıların oluşturduğu tesanütçübir bütün olarak görür. Ekonomik ve sosyal çözümleri Türk kültürünün ve İslam'ın ortak bakışı olan toplumcu bakışla ele almış; toplumun bütününün refahını, mutluluğunu sağlama, adalet duygusunu hakim kılma anlayışı üzerine kurmuştur. Hedefinde toplumun ahlaki, sosyal ve ekonomik kalkınması için bütün bireylerin üretime katılması, nimetlerin de külfetlerin de adil paylaşımı vardır. Bu temel prensiplerden hareketle Ekonomik ve sosyal hayatın reorganizasyonunu bir zaruret olarak görür.

Milliyetçi-Toplumcu ekonomik model, ekonominin milli olabilmesini üretim araçlarının mülkiyetinin ve finans kaynağının millete dayanması ile mümkün olacağını öngörür. Bu sebeple sosyal yapıların reorganizasyonu ile bir yandan ekonomiyi özel sektör ve/veya devlet sektörü olarak iki ayaklı gören "izmlerin" aksine, ekonomik dengenin özel sektör, devlet sektörü ve millet sektöründen oluşmasını; ekonominin üçüncü ayağının millete dayanmasıyla üretim araçlarının mülkiyetinin geniş tabana yayılmasını, istihdamda sürdürülebilir kapasite sağlama amacı güder.

Diğer yandan ekonominin tefeci kapitalist finansal sistemin faizle sömürülmesinin önüne geçecek, ekonominin ve kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlayacak, coğrafya ile bütünleşmiş milletin tasarruflarına dayalı bir finansal sistem kurulması amacını güder. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı, gelir dağılımında adaletin tesisini bu iki ayak üzerinde yükseltmek ister. Hukuk zemininde kurulacak bu mekanizmanın işleyişiyle sağlayacağı ekonomik yükselişin sosyal, kültürel eğitim alanlarında yaratacağı dinamizmle toplumda var olan yarın endişesini, güven eksikliğini,bölgeler arası kalkınma farklını gidermeyi, toplumsal ahengi güçlendirmeyi, devleti içeride, dışarıda daha etkin ve güçlü kılmayı hedefler.

Adil ve tarafsız bir gözle bile değerlendirildiğinde görülecektir ki; ortaya konan görüşlerin neredeyse tamamı sosyal ve ekonomik hayatın 20. 21. yüzyıla ait problemlerinin çözümüne yönelik bütüncül kristalize görüşlerdir. Fakat Türk milletine yabancı "izmlerin" yegane alternatifi olan, çığır açacak Milliyetçi-Toplumcu ekonomi sistemingeçmişte topluma anlatılmasında Türkeş'in dışında ekonomi anlatana çok şahit olmadık.

Milyonları aşan kitleye sahip bir siyasi organizasyon mensuplarının, ekonomi olmadan güvenliğin sağlanamayacağını göz ardı etmesi; Türkiye'nin meselelerine hamasi söylemler ve korku eken güvenlikçi pencereden bakmayı gelenek haline getirmesi; seçim beyannamelerinde ekonomik, sosyal problemlere kapitalist zihniyet gözlüğü ile bakması, yıllardır devam eden bir eksiklik ve stratejik bir hatadır.

MHP yönetimi eğer ülkücülük adına eleştirilecekse şahıslar üzerinden değil, bu ve benzeri eksen kaymaları üzerinden eleştirilmesi maksada hizmet eder. Şahıslar üzerinden yapılacak eleştirilerin fitneye hizmet ettiğinin artık anlaşılması gerekir.

Bir başka eksiklikte; Türkeş'in yetiştirdiği kadroların içinde yer almış, iktisat, ekonomi alanlarında akademik kariyer sahibi olmuş kimselerin, Milliyetçi-Toplumcu ekonomi modeline gözlerini kapatmasıdır. Ülkücü akademik camiadan beklentimiz; Milliyetçi-Toplumcu ekonomi modelini akademik inceleme konusu yapmalarıdır.

Milliyetçi-Toplumcu ekonomi modellemeleri ve İslamcılık iddiasında olan çevrelerin ekonomiye yaklaşımları üvezinde değerlendirmemize sonraki yazılarımızda devam edeceğiz.

Maske, mesafe, hijyen kuralına uymanın, bugün için ailemizi, milletimizi, ülkemizi sevmenin bir gereği olduğunu aklımızdan çıkartmayalım. Sağlıklı güzel günler dilerim.