Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen 22 yaşında elinde ekmekle arkadaşlarına yardıma giderken şehit edildi.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen , Yüksek Öğretmen Okulunda komünist militanlar tarafından sıkıştırılarak, 72 saat mahsur bırakılan ülkücü arkadaşlarına yardım edebilmek için ülküdaşlarıyla birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na gelir. Mahsur kalan arkadaşlarına ekmek götürmek ister. Sabaha karşı meydana gelen büyük çatışmada kurşunlar Süleyman Özmen'e isabet eder ve kaldırıldığı Numune Hastanesinde beş gün süren yaşam mücadelesinde, omuriliğine saplanan kurşunun yaptığı hasar neticesinde şahadet şerbetini içmiştir.

Aslen Çorum’un Sungurlu ilçesinden olan Süleyman Özmen, 1948 İstanbul doğumludur. Çevresindekiler tarafından muti, sevecen, cana yakın ve vefalı biri olarak tarif edilen Süleyman’ı, Annesi Emine  Özmen onu şöyle anlatır: ‘’Oğlum Süleyman yetim büyüdü; ama kendini çok iyi yetiştirdi. Tanıyanlar tarafından çok sevilirdi. İlkokulu bitirmeden Kur’an’ı hatmetmişti. Akşam karanlık çökmeden evde olurdu. Derslerini yapar, dizimin dibinde güzel sesi ile Kur’an okurdu.’’

Süleyman Özmen Kapak

Doğu Türkistan’da Uygur Müslümanlar hüzünlü... Doğu Türkistan’da Uygur Müslümanlar hüzünlü...

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni kazanan Özmen, anasından aldığı helallikle ve arkasından gelen dualarla çıkar İstanbul’dan. Henüz 18 yaşında tanıştığı gurbet hayatı, çok sevdiği arkadaşları ve okumaya olan düşkünlüğü sayesinde adeta cennete döner. Lâkin Süleyman için güzel günler çabuk geçer, Ankara o eski güzelliğini kaybeder. 1968 yılının bahar aylarında öğrenci hareketlerinin başlaması ile üniversite yılları, bir çok milliyetçi genç gibi, Özmen’in üzerine de bir karabulut gibi çöker.

Yurt baskınları, fakülte işgalleri, boykotlar, sokak ortasında maruz kalınan yaylım ateşleri, işkence odaları, enginizasyon misali kurulan halk mahkemeleri, bombalamalar, dayak, zindan ve ölüm, hayatın sıradan bir parçası haline gelir; vatanını milletini seven gençliğin karşısına kendini sosyalist diye adlandıran Çin Komünizmi’nin paralı uşakları- Rus Çar’larının yerli işbirlikçileri çıkar  ve bu gençlerin okuma, barınma ve hatta yaşama haklarını gasp etmeye başlar.

Yıl 1970…

Süleyman ve arkadaşları her türlü olumsuzluğa rağmen üniversite yurtlarında barınmaya devam eder. Bir gece yurtların arasındaki meydanda komünist militanların milliyetçi bir genci sıkıştırdığını gören Süleyman, hiç tereddüt etmeden olaya müdahil olur ve arkadaşını kurtarır.

Bu olayın Süleyman’ın başına dert açacağından endişelenen dört arkadaşı, kısa bir süre sonra Süleyman’ı da yanlarına alarak yurttan ayrılır ve eski Ziraat Mahallesi’nde yeni bir binanın dördüncü katına taşınır.  Anarşinin kol gezdiği, Allahsız, devletsiz bir düzenin kurulmaya çalışıldığı günlerde, göğsünü bu hayasızca akına siper eden  bir avuç genç, yeni taşındıkları evlerinde 17 Mart gecesi, ertesi gün Muharrem orucu tutmak için sahura kalkarlar. Şiddetle çalan kapıyı hayır olması duasıyla açan bu genç yürekler, Yüksek Öğretmen Okulu’nda ülkücü arkadaşlarının komünist militanlar tarafından muhasara altında tutulduğunu öğrenir öğrenmez toparlanıp yola koyulur.  Tarihi Türk Ocağı binası önünde yapılan bir toplantı neticesinde içinde Süleyman’ın da bulunduğu yaklaşık 300 ülkücü öğrenci, mahsur arkadaşlarını kurtarmak için yola koyulur. Yanlarında bir toplu iğne dahi bulunmayan bu gençlerden Özmen, polislerin gözü önünde, kızıl kurşunlar tarafından sırtından vurulur ve yetmezmiş  gibi kız yurdundan atılan taşlardan biri suratına isabet edip onu ağır yaralar.

Süleyman Özmen 2

Numune Hastanesi’ne kaldırılan Süleyman, beş günlük hayat mücadelesinin ardından ülküdaşlarının kapısı önünden ayrılmadığı hastahane odasında, 23 Mart’ta, pazarı pazartesiye bağlayan gecenin sabahında, 22 yaşında, hayatının baharında ulaşır şehitlik mertebesine. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun tabiri ile ‘’Büyük Turan Ülkücüsü Süleyman Özmen’’,  arkadaşlarını kurtarmaya gider iken, fakülte kantininde bulduğu birkaç çekirdeksiz üzümle yaptığı sahurun ardından niyetlendiği orucunu, 5 gün sonra, yedi kat göklerden gelen şehadet şerbeti ile açar.

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Süleyman Özmen’in arkasından yazdığı şiir ise hafızalardan asla silinmeyecek:

Öz menem! …

Öz menem! …

Onlar kabuk…öz menem! ..

Sen yelde savrulan kül..

Yüreklerde köz menem! ..

Ülkü uğruna şehid

Men Süleyman Özmen’ em! ..

Ne Kafkasya ne Prut

Şu bin yıllık anayurt!

Kurşunlanan bir Bozkurt,

Çıkarılan göz menem! ..

Dinmez gönül sancımız,

Derinleşir acımız…

Alınmazsa öcümüz

Dövülecek diz menem! …

Ok bir kez çıktı yaydan..

Geçtik düğünden, toydan..

Şimdi hep meydan meydan…

Söylenecek söz menem! …

Bitsin bu kızıl oyun! ..

Açılsın bahtı ay’ ın! ..

Altay’ da kurultayın

Toplandığı güz menem! …

Vur Bozkurt’ um! ! . Vur tilkiye…

Vur.. kurtulsun Türkiye…

Sizi büyük ülküye

Götürecek iz, menem! …

Ülkü uğrunda şehid

Men Süleyman Özmenem!